İthaki Yayınları’ndan çıkmış
olmasına güvenerek aldığım bir polisiye romanı olan Ölülerle Konuşmak, ne yalan
söyleyeyim beklentilerimin üzerinde çıktı.
Sorununun ne olduğunu
hikayenin sonunda öğreneceğimiz, yer yer toplumla uyum sağlamakta zorlanan ama
asıl sorunu duygularıyla (onları tanımlama, var olduklarının farkına varma)
olan genç dedektif Fiona Griffits’in gözünden olayların içine dalıyoruz.
Öldürülen bir anne – kız cinayeti
ile başlayan ve kadın ticareti, uyuşturucu ticareti üzerine derinleşen bir
cinayet soruşturmasında, 4 yıllık dedektifimiz bir hayli azimli ve başarılı bir
şekilde ilerlerken, hikayede neredeyse –aslında- başından beri belli olan
katili arıyoruz. Yani “katil kim” sorusundan çok “katil nerede?” sorusunun
hakim olduğu bir polisiye. Bu yüzden, belki katili bulmaya ya da tahmin etmeye
yönelik bir kitap bekleyen polisiye okuyucusunun aradığını bulamamasına sebep
olacaktır. Yine de bariz olan katilin ya da çetenin içinde kimin ne şekilde yer
aldığı vey an tarafta işlenen, arka planda kalan suçlarla asıl cinayet konusu
arasındaki bağın ortaya nasıl çıkacağı konusu okuyucu için ihtiyacı duyulan
gizemi yaratmakta başarılı kalıyor.
Kitabın arka kapağında, her
ne kadar beni rahatsız etse de Lisbeth Salander benzetmesi yapılmış Fiona
Griffits için. Bu beni şu açıdan rahatsız etti; birincisi Salander’ı çok
seviyor olmam ve bir kitabın arka kapağında başka bir kitap karakterini
referans göstermeyi doğru bulmuyor olmam. Belki de Salander yani Stieg fanları
için bu Ölülerle Konuşmak’ı itici kılıyor bile olabilir. Bu küçük detayı da
belirtmek istedim.
Salander gibi olmasa da
farklı sorunlar içinde olan başkahramanın sorununa dair satır aralarında
verilen ipuçları “Acaba bu kızın nesi var?” gizemi ile beraber okuyucuda sona
dair güçlü bir merak uyandırıyor.
En azından bende bu merakı
uyandırdı. Zihinsel rahatsızlıklara karşı olan ilgimin de bunda payı olması
elbette mümkün.
Kendi başına, kendine has
özellikler taşıyarak hem işinde başarılı olan hem de topluma uyum sağlama ve
kendisini düzeltme (düzeltme ya da iyileştirme) yolunda olan bir hastanın da
hayattaki amaçları, içinde olduğu durum darken konu yer yer hasta insanların
neler çektiğine dair düşüncelere dalmama da sebep olmadı değil.
İlk kez okuduğum bir yazar
olarak Harry Bingham’ın dilini ise oldukça beğendim. Yer yer karşılaştığım
anlatım bozuklukları ve imla hataları ise ufaktan rahatsız etti. Umarım kitabın
diğer baskılarında düzeltme şansları olur.
Kitabın başında
belirtildiğine göre Fiona Griffits seri olarak devam edecekmiş. Olsun, iyi de
olur çünkü.
4 yorum:
bu kitabı almak istiyordum ama pek emin olamamıştım. Güzel yorum. Merak ettim alıncaklar listesine ekledim :)
Güzel kitap, baş kahramana dair merak edilen detayları öğrenmek için bile hızla sonuna dek okunur, iyi yapmışsınız listeye ekleyerek =)
çok güzel bir kitap bu... polisiye sevmememe rağmen çok beğenmiştim... sizde iyi yorumlamışsınız teşekkürler
@Gül Akça:
Beğenmenize sevindim, teşekkürler.
Yorum Gönder