BİR DÜNYA YETMEZ Kİ…
Sıkılgan
varlıklarız. İşin başında aslında hep kendimizden sıkıldığımız için
mekanlardan, insanlardan sıkılmaya meyilliyiz. Yalnız kalmayı tercih ettiğimiz
kadar kalabalık içinde olmayı de tercih ettiğimiz için, kendi içinde çelişkiyi ve
çözümü barındıran bu duruma rağmen nasıl başarıyorsak her zaman sıkılıyoruz.
Yerimiz dar geliyor. Dünya küçük geliyor. Her gün aynı mahallenin aynı
sokaklarında güne başlamak ve yine aynı noktada günü sonlandırmak bir süre
sonra bıkkınlık yaratıyor.
Var
oluşun sıkıntısı bir yana, yaşadığımız dünyanın sonunu el birliğiyle getiriyor
olmamızdan kaynaklı yıpranmışlık hissi her geçen gün yakamıza daha çok
yapışıyor. Gelişen teknoloji ile beraber, bilim kurgu eserlerinin bizlere
sunduğu farklı kurgularla içten içe meraklandığımız başka yaşamları, başka
olasılıkları da sık sık düşünüyoruz. Bir kitabın içinde bizi bekleyen dünyayı
satır satır okumak için, kitapçıda gördüğümüz o kitabı delicesine isteme
sebebimiz aslında güzel bir kaçışı ya da olasılığı her ne şekilde olursa olsun
bize sunuyor olması değil mi acaba?
Kendimizi
alıp bir yerden bir yere ışınlamamız mümkün değil. Her gün bindiğimiz toplu
taşımadan ya da uzun mesailerden kaçmamız mümkün değil. “Güneye yerleşme”
fantezisi ise ulaşılamayan bir hayal olduğu müddetçe çekici zira gerçekleşmesi
durumunda o hayatın da asla tatmin etmeyeceği dev bir gerçek. Aslında asıl
hedef, var olan düzenin parçası olmaktan kendini kurtarmak ve belki daha basit
ama daha rahat, istenen bir hayatı sağlamaya çalışmak.
Başka
bir dünyanın hayali ile yaşıyoruz. Çünkü burası aslında yetmiyor, yetmediği
halde fazla geliyor, korkutuyor ve geleceği kemiriyor. İhtiyaç umut dolu bir
gelecek ve nefes alınabilecek başka bir dünya.
HER BİR ADIMDA BİR BAŞKA DÜNYA
Efsane
yazar Terry Pratchett ve Stephen Baxter’in
kaleminden çıkma Uzun Dünya, Goodreads okurları tarafından 2012 yılının
en iyi bilimkurgu romanı olarak gösterilmiş. İthaki Yayınları’nca dilimize
kazandırılan Uzun Dünya’da karşımıza “adımlayabilen” insanlar (İlerleyen
sayfalarda adımlamanın aslında daha geniş canlılarca gerçekleştirilebileceğini
görüyoruz) çıkıyor. Peki nedir bu adımlamak? Adımlamak, başka dünyalara geçmek.
Bir bilim adamının internet ortamına koyduğu ve bir patates(!) yardımıyla
işlerlik kazanan düzenek şablonu sayesinde insanlar Adım Günü itibariyle başka
dünyalara kendi “adımlayıcılarını” kullanarak geçiş yapabilmeye başlar. Farklı
özellikler barındıran fakat temelinde Dünya’nın bir kopyası olan bu yeni, insan
eli değmemiş ve keşfedilmeyi bekleyen diyarlara insanlık akın etmeye başlar.
“Esas” ve “Uzun Dünya” arasında artık akış başlamıştır. Daha fazla fırsat, daha
iyi bir hayat, daha fazla tarım alanı, daha az suç oranı ve aslında Esas’ta
asla karşılarına çıkmayacak daha iyi bir dünya hayaliyle insanlar Esas’ı terk
etmeye başlar. Sıfırdan kurulacak bir medeniyet için adımlamaya başlayan
insanlar arkalarında yalnızca akıllı telefonlarını ya da elektrik sistemlerini,
okullarını ya da alışveriş merkezlerini bırakmazlar. Yeni bir yaşam uğruna
çocuklarını (Adımlamayan insanlar da vardır; tıpkı ailelerin geride bırakmaktan
çekinmedikleri çocukları gibi) bile bırakırlar. İşte yeni bir hayata karşı
beslenen o güçlü umut, böylesine yıkıcı ve göz boyayan bir gerçekliği de
beraberinde getirir.
Başkahramanımız
Joshua Valiente ise adımlayıcıya ihtiyaç duymadan adımlayabilen ender
insanlardan biridir ve bu bilgiyi kendisine saklamaktadır. İnsanlardan uzak
olmayı ve iletişim kurmamayı genellikle tercih eden Joshua’nın aynı zamanda
süper kahramanlığa yakın bir yardımseverliği mevcut olsa da, bir başına
adımlayan kahramanımızın yolu, Uzun Dünya’nın sınırlarını keşfetmeyi amaçlayan
bir şirketin teklifiyle değişir. Öncesinde insan, ancak şimdi akıllı bir
“sistem” olan Lobsang ile çıktıkları yolculukta, bilinmeyeni keşfetmeye doğru
hızla adımlarken, bir yandan da gittikçe yakınlaştıkları bir tehlikenin
sinyallerini de almaya başlayacaklardır.
Kendi
eliyle sonunu hazırladığı dünyadan, yeni diyarları keşfetmek için yola
koyulmaya hevesli insanoğlu ve asla kaçamayacağı sorunlarının, evrimin,
insanlığın sıkça irdelendiği Uzun Dünya, bilimkurgunun cazibesini tüm
satırlarına yayan bir roman. Roman, başka bir dünyanın mümkün olup olmayacağı
hayalini okuyucuya kurdururken, olası bir şanslı durumda, gerçekten başka bir
dünyanın ya da dünyaların elimizin altında olması durumunda izleyebileceğimiz
yolları ve yapabileceğimiz şeyleri de hikaye içinde yer yer espirili, yer yer
de doğrudan okuyucuya sunmayı seçmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder