4 Ağustos 2016 Perşembe

Scarlett Thomas "PopCo"

Kendi kendimi sürekli suçlarken, sonunda bir süredir blog'a yazı ekleyebiliyorum her bir yazı arasında mevsim değişmeden. 

Scarlett Thomas'ın iki kitabı hakkında çoook önceden yazdığım iki yazı mevcut blog'da ama bir süredir eski yazdığım yazıları beğenmemeye başladım, hatta o iki yazıyı tekrar yazmayı düşünüyorum. Bunu neden yazdım peki? Yani bu paragrafı. Çünkü daha önce yazarla tanışmamış olanlar bu blog'da merak edip ararsa diye. Okumak isterseniz okuyun elbet, kendi blog'umu kötülemiş gibi oldum şimdi de. Çok karıştı. Ben kitaba geçeyim.

Değerli Scarlett Thomas, PopCo'da 29 yaşında genç bir kadın olan Alice Butler'ın, yaratıcı ekiplerinden birinde çalıştığı, dünyadaki büyük oyuncak firmalarından biri olan, "trend" yaratan PopCo'nun kampında geçirdiği süreci anlatıyor. Ancak bu, hikaye boyunca sıklıkla geri dönüşler eşliğinde, hayatında büyük bir trajedi olan, annesinin ölümü ardından babasının kendisini 9 yaşında terk etmesinden itibaren, Alice'in büyükannesi ve büyükbabası ile beraber geçirmeye başladığı dönemi de baştan sona kapsıyor.

Kriptografi, kodlar, şifreler, gizli mesajlar, sayılar... Büyükannesi ve büyükbabasının, matematik ve kriptografi ile dolu hayatı içinde Alice, haliyle sıradışı bir çocuk olarak büyüyor ve televizyonu olmayan bir evde yaşıtlarının aksine zamanı, yaşadığı evden kendisine geçen ilgi ile dolu oluyor. Küçük bir çocuk olduğu günlerden, hikayenin geçtiği yaşına dek Alice, rakamlar, harfler, kelimeler, bilinmezler içerisinde, saklı cevaplara ulaşmaya çalışıyor.

Hikaye oldukça sürükleyici olduğu için yine ilerleyişinden bahsetmeyeceğim. Scarlett Thomas, PopCo'da yarattığı bilinmezlikleri, hikayenin ilerleyişi içerisinde bilinmezlikten kurtarmaya başladıkça, tıpkı başkarakter Alice gibi okur da kaşlarını çatmaktan ve "acaba"lar içerisinde kıvranmaktan kurtulup nefes alabiliyor diyebilirim. En azından bunu kendi adıma söyleyebilirim.

Dünyanın mevcut halinde, anlam karmaşası içerisinde kendisine bir anlam veremediği gibi (ve bu yüzden) dünyayı anlamaktan ve sonucunda amaçtan bihaber insanların kimlik oluşturmak adına saplandıkları çıkmazlara dikkat çekiyor PopCo. Örneğin, gençler arasında kendilerini tanımlayacakları "objeler"i yaratmakla, bir jargonu ya da bir hayali yaratmakla, kitlelerin içerisine tıkıldıkları kurgu dünyaların kafesinde nasıl sahte anlamlarla yaşamalarını görmek mümkün. 

Tüketicinin ürüne yüklediği anlam ve ürünün temsil etmesi gereken anlamın arasındaki ilişki doğru orantılı halde değil mi? Bir yandan sürekli "sen" vurgusu yapan ürünlerin yarattığı arzu sonucunda "ben" için yaşamaya başlayan yeni tüketici profilinin yüksek beklentilerini, kendisini daha "ben"/"bir tane ben" yapacak ürünleri talep etmesi şeklinde düşünebiliriz. Pazarda yaratılmak istenen talebin ipin ucundan kaçması gibi. Ancak öyle bir şey ki, bana hep şunu hatırlatmıştır; kendi kuyruğunu ısıran yılan. Yılanın tamamınında da üretici ve tüketiciler beraber; zira tüketici olmayan yok. Üreticinin/işçinin/iş verenin, kreatif ekip lideri olmasından tutun da fabrikada çalışan ya da tarlada çalışan işçinin üretimin parçası olmasının tüketici sıfatından onu soyutlamayacağı gibi. Pazarın açgözlülüğü içerisinde üretimdeki cansız varlıklar hariç her şeyi tüketici olarak görebiliriz bence.

Okurken sık sık Baudrillard'ı anmış olabilirim; elbette Thomas'ın da andığı gibi Marx'ı da andım. Bunu yapmasam kendimi yadırgardım zaten. Neyse. Tüketimin, ihtiyaçların giderilmesi ve yaratılan kurgu arzuların tatminine yönelik bir hal alması (ve elbette ihtiyaçların giderilmesi kısmındaki sorunların da aslında yok olmamış olması) dahilinde düşünürsek, PopCo, yarattığı arzuların tatminini satan, herhangi bir şirket gibi bir şirket. Üretimin mesafeler bağından kopmasıyla beraber pazar ve üretim yeri arasına giren mesafenin, satın alan ve üreten arasındaki devasa uçurum benzer hale geldiği dünyada PopCo'nun temsil ettiği her şeyi aslında "çoğu şeyde" görmek mümkün.

Metaya tutku duymak gibi ya da objeler üzerinden kendini tanımlama, objeler üzerinden ilişkilerini tanımlama (arkadaşlık bilekliği vs.) gibi içerdiği duygudan çok yansıtıldığı madde üzerinden ilerleyen ilişkiler ağına, duygulara sahip olur hale gelmek. 

Bunu da sadece reklamlar ve reklamcılık üzerinden çıkarmamakta fayda var. Eski bi reklam yazarı olarak küfür olmayan ama binlerce küfre denk düşecek çok suçlama duymuşumdur. Tüketim toplumunun biricik bireyleri olmaktan, kendisini ayakkabısıyla ya da telefonuyla ya da üye olduğu bilmem ne ile ifade etmekten büyük haz duyan ve bunu açıkça paylaşan herkesin, bunlar birer örnek, sadece "bu keki yediğinizde gülümseyeceğinizi" iddia eden reklamcıların kapitalizmin en vahşi kesimi olduğunu iddia etmemeleri lazım. Keşke bu kadar basit olsaydı ve keşke tüm suçlu reklamcılar olsaydı. O zaman çözmek de kolay olurdu.

Neyse. Yakınmaya başladım. Bitireyim. Çok güzel kitap, okuyun. Ha bi de, veganlar ve vejetaryenler hakkındaki önyargıları olanlar için de PopCo'da güzel önyargı eritme yöntemleri var =)

3 yorum:

entelkitap dedi ki...

Yine şahane bir inceleme olmuş, elinize sağlık :)

Kareler Ve Sayfalar dedi ki...

@ entel kitap: Sevindim =) Teşekkür ederim.

Kareler Ve Sayfalar dedi ki...

@ entel kitap: Sevindim =) Teşekkür ederim.