19 Eylül 2016 Pazartesi

Ernesto Laclau "Evrensellik, Kimlik ve Özgürleşme"

Toplam yedi farklı makaleden oluşan Evrensellik, Kimlik ve Özgürleşme,  Laclau'nun 90'lı yıllardaki makalelerini içeriyor.

Evrensel ve tikel arasındaki gerilimi, kendine özgü tikellik iddialarının ortaya konulabilmesi için tikelin ötesinde olana, yani evrensel olana muhtaç oluşunu belirten Laclau, özellikle kültürel çoğulculuk ve farklılıkların öne çıktığı ya da çıkarılmak için sürekli dürtüklendiği günümüz dünyasında, kültürel farklılıklara has taleplerin kendi iç çelişkilerine işaret ediyor. Evrensel gerçekten kopuk bir tikel talebin, etki yaratabildiği alan genişledikçe daha evrensel olan gerekçelere ihtiyaç duyacağını ortaya koyması, buna bir gösterge. Laclau'nun ilk bölümde vurguladığı ve bence çok dikkat çekici olan bir nokta var ki, farklı gruplar üzerinden ilerleyen bazı taleplerin işlevsizliğini yansıtan güzel bir cümle; Laclau, miras kalan kültürel otantiklikten çıkış yapan ve bunun üzerinden ilerleyen bir zafer ihtimali olmadığını söylüyor.

Farklı kimlikleri antagonistik sınırlar ile kurmayı, farklılaştıran noktaları yıkan şey olarak gösteren Laclau, sistem içerisindeki farklı kimliklerin oluşumunun aslında sistemin varlığına bağlı olduğunu da işaret ediyor. Farklılıkların sınırları olmadığında, fark üzerinden ilerleyen ve bu noktada bahsettiği tikel taleplerin de aslında olamayacağı, çünkü sınır yoksa tanımlanacak kimliğin farklılaştırıcı noktalarının da olamayacağını söylüyor. Tikelin evrenseli dışlama noktasında içine düştüğü çelişki. Farklılıkların var olmasının sisteme, tikelin var olmasının evrensele muhtaç olması çelişkisi.

Buradakine benzer bir çelişkiye ilerleyen bölümlerde de değiniyor yazar. Örneğin özgürleşimin baskıya olan ihtiyacı. Bahsettiği, baskının olmadığı yerde özgürleşim olamayacağı ve tam bir özgürleşim için mutlaka bir "öteki"nin olması gerektiği. Bu noktada Laclau, ikiliğin kurucu ya da kurucu olmayan rolünü de sorguluyor. Karşı karşıya gelen iki noktanın bir diğerinin kurucusu olması da, bahsettiği durumun göstergesi. Zira Laclau, ikiliğin nesnel bir zorunluluğa dayandığı koşullarda  bu gerilimin aslında kurucu oluğunu ortaya koyuyor.

Birbirinin varlığına ve birbirini dışlamaya ihtiyaç duyma durumu. Bir yanda mümkün olanı bir yanda da imkansız olanı yaratanın bu olduğunu söylüyor Laclau. 

Günümüzde kimi durumlarda coşkuyla karşılanan yeni toplumsal hareketlerin, çoğulculuğun - farklılıkların ifadesinin bir yansıması olarak görülmesi bir yana, bu hareketlerin yarattığı ve barındırdığı potansiyel işlevsiz kimlik oluşturma çabaları bir yana diye düşünüyorum. YTH'nin ifadesi için uygun bir alan olmadığında ya da bu alanın sınırları, tikelin evrenselden kopuk, idrak kabiliyetinden yoksun kalmış taleplerince sarmalandığında ortaya çıkacak olan manzara her daim iç açıcı gelmiyor bana. En azından bana. 

Ulus devletlerin günümüzdeki durumu, yakın dönem dünya tarihinde farklı kimlik inşaları üzerinden biçimlenen hareketlerin vardığı nokta, farklılıkların ifadesinin ihtiyacının ve sebebinin sorgulanması gerekliliğine işaret ediyor bence. Dediğim gibi, işlevsiz ifadelerin ve kimliklerin, çoğulculuğun zenginliğini bir yana atıp birçok farklı gruba bölündüğünde ortaya çıkan tablonun pek mükemmel olduğu söylenemez. İnsanların birden çok kimliğe bölündüğü, tek bir karşı duruş için en insanı durumlarda dahi fikir birliği sağlanamadığı durumları düşünün. Evrenselle arasındaki ilişkinin idrakını barındırmayan tikel taleplerin, bu yüzden, örneğin antiemperyalist bir tavra en çok ihtiyaç duyan ülkelerde tamamen yıkıcı bir etki yaratacağını, antiemperyalizmde birleşemeyecek birçok kimliğin ve grubun işlevsiz ve kopuk muhalefetinden başka pek de bir işe yaramayacağını düşünüyorum. 

Hiç yorum yok: