26 Temmuz 2018 Perşembe

Dan Brown "Başlangıç"

Dan Brown'ın daha önce herhangi bir kitabı hakkında blog'da yazdım mı bilmiyorum ama daha önce birkaç kitabını okumuştum ve beğenmişti; insan-üstü biçimde neredeyse 24 saat içinde bir haftalık zihinsel ve fiziksel çabayı harcayan Robert Langdon'ın her durumdan sağ çıkması ve her sorunun çözülmesi. Konuları ilginç kılan da semboller, kodlar, tarih, saklı tarih, krizler vb... Yani gayet ilgi çekici ve çabuk okunan romanlar, Başlangıç da öyleydi. Ancak yazısını yazmak istememenin sebebi, son zamanlarda sıkça üzerinde düşündüğüm bir konuyla bağlantılı olması. Böyle kibar ifade etmiş oldum; üzerinde sıkça düşündüğüm diye. Küresel emperyalist yeni bir projeye ve kitabın konusu kesişiyor. Ben de okumamış olanlar için kabaca değinerek geçeyim, Başlangıç ne üzerine, ne anlatıyor diye.

Bilim ve din arasında bir çekişme var mı, biri birine engel midir, biri diğerine düşman mıdır sorusunu sormak yerine bu soru işlevsel midir diye düşünmek gerek aslında. Aydınlanma ve din üzerine hiçbir şey bilmeden fikir sahibi olanlar için bu tip sorulara cevap vermenin su içmekten daha kolay olduğu muhakkak, ancak kitaba döneyim, başka bir yazıya konu olacak nihayetinde bu.

Başlangıç, bir bilim insanının, bir fütüristin dünyayı derinden sarsacağı, dinler üzerinde yıkım yaratacağı iddiasındaki bir buluşunun dünya ile paylaşılmasından kısa süre öncesinden başlıyor. Popüler, adeta kendisine tapınanlar olan Edmond Kirsch, yeni buluşunu eskiden derslerini aldığı Robert Langdon'ın da katıldığı bir tanıtım toplantısı ile dünyaya tanıtmayı planlıyor. Burada işler karışıyor. Ötesinin olay akışını anlatmaya gerek yok. 

Dünyayı karıştıracak olan ne olabilir, dinleri ne yıkabilir? Başlangıç, Langdon'ın bu buluşun peşinde ilerlemesini, onu aslında yeniden keşfetmesini ve bu süreçte dahil olduğu pek zorlu olmasa da mücadeleyi anlatıyor. Katolik İspanya'da gerçekleştirilecek olan tanıtım sırasında yaşanan bir aksilik, işin içine kraliyeti, gelenekleri, kiliseyi, öte yandan bilimi, liberalleşme eğilimdeki yeni kilise anlayışını, kuşaklar arasındaki çatışmayı ve tüm bunlar arasında tahtın devredilmesi sırasında tüm bu zincir içinde ortaya çıkmasından korkulan politik bir gerilimi de hikayenin içine katıyor.

Bir yanda yaradılış inancı, diğer tarafta evrimin yeniden sorgusu. Başlangıç, başlangıcı sorgulamaya doğru giderken, işin içinde bir fütürist ve teknoloji dahisi olduğunu yeniden hatırlatmakta fayda var. Felsefe, ahlak ve din, bilime karşı bir konumlandırma içinde mi yoksa beraberinde zaten hareket etmekte mi, bunun sorgusuna da giren kitap, asıl olarak vurgulamak istediğim yerde ise bir kırılmayı yine bu noktalarda yaşıyor. Yapay zeka.

Yapay zeka, insanın yerini alabilir mi? Yapay zekanın insanın iyi kötü, doğru yanlış, güzel ve çirkin ayrımlarını insanı taklit ederek öğrenmesi mümkün müdür? Sentetik bir zihin tasarlamak, insan özelliklerini taklit yeteneği öğretilen bir yapay zekada nereye kadar işler? Yani, insanın cansızdan bir insan yaratması mümkün müdür gibi bir soru var aslında kitapta; ruha gerçekten ihtiyaç var mıdır sorusu da peşine kafanızda canlanabilir. İnsanı insan yapan hangi özelliğiydi?

Elbette kitap bunlara uzun uzun girmiyor. Ancak kabaca bir şeye değinmek istedim. Akıllı toplum, endüstri 4.0, yapay zeka, iOt, bulut teknolojisi gibi kavramlar siyasi partilerin seçim kampanyalarından/bildirgelerinden tutun da çocukların okula ilk başlayacağı okulu seçmek için panik halinde gezinen anne babaların okul seçmek için gözlerini alamadıkları okul kataloglarına kadar girdi. Yani, beş ya da altı yaşındaki bir çocuğa soyut düşünceden önce yapay zekayı nerede kullanabileceğinin anlatılmasını dert edinen hangi statü grubundan aileler varsa o aileler için geçerli bu yazdığım. Memleketimizde çocuğunun temel eğitim alması için şu süreci yaşamak her aile için mecburidir çıkarımı yapmaya gerek yok, umarım böyle aileler de azdır zaten. Bir çocuk için küresel üretim ağında bir "nesne"ye dönüşmenin projesindeki küçük bir ağa ne kadar erken dahil olacağının önemli olduğu tek durumunun bunun korkunç olduğunun idrak edilmesinde olduğunu düşünüyorum çünkü. 

Neyse, devam edelim. Akıllı toplum, endüstrinin yeni devrimi olarak çok sevilip bağra basılan insan ve makine arasındaki mesafeyi insanı makineleştirerek üretime dahil etme üzerinden ilerleten, ancak eşitlik, sınırların yokluğu, herkesin aynılığı (cinsiyet, dil, din vb farkları ortadan kalkacağı için herkes eşit köle) gibi sloganlarla ulus devletin yıkımını küresel üretim ağına dahil ettiğini söyleyip, üretim sürecine herkes eşit olarak katılacak diye pazarlamaya çalışan bu yeni sistemin yapay zeka vurgusunu Başlangıç da biraz böyle işlemiş. Mesela, geleceğin akıllı toplumlarında yapay zekanın insanı üretimden fırlatıp atması (post fordist üretim söverken robot üretim övmeye atlamak), dünyanın her yerinde yoksulluğu bitirmek, açlığın ortadan kalkması, susuzluğun bitmesi, savaşların yok olması gibi bir gelecek tasviri yapan bir fütüristimiz var. Ek olarak, tıpkı bu garip proje hakkında yazılanlara benzer şekilde, yeni bir dini de bilim etrafında yeniden örüyor ve teknoloji - dini gibi bir tanım yapıyor. Yalnız burada pozitivizm kilisesini falan anmayın, yani Comte'lar Spencer'lar yok, post-post-post-post bir yerlerdeyiz. Sanıyorum ki Comte yapay zekayla yönetilen bir devlet görse realist olurdu. 

Bu yüzden, Başlangıç, bir yandan bir fütürist üzerinden yapay zeka ve teknolojinin akıllı toplumlar, endüstri 4.0 gibi planlar üzerinden izleyeceği yolun güzellemesini bir kurgu üzerinden yaparken, öte yandan yapay zeka ve ahlak/insanı insan yapan nedir sorusunu okuyucu için sorulabilir halde saklamış aslında. Bunu, kitapta bir yandan bilim mi din mi diye düşünerek basit ve sanırım işlevsiz biçimde de ele alabilirsiniz ancak asıl yaklaşılması gereken noktanın, mesela ahlak/yurttaşlık, sorumluluk/devlet, küreselleşme/vatan vb gibi dikey olmayan eksenlerde de ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Zira bir kurgu olarak katolik kilisesi/dinler/reform/yaratılış vb ötesinde bilim/teknoloji/yapay zeka gibi kavramlarla yer yer karşıtlık yaratarak da olsa işlemeye çalıştığı ya da gündeme getirmeye çalıştığı konuyu daha geniş düşünmekte fayda görüyorum.

Ha evet, haricinde cidden sürükleyici kitap. 

Hiç yorum yok: