10 Mart 2020 Salı

100 Years of Christie: En Sevdiğim Beş Eseri

100 Years of Christie'yi fırsat bilip ne zamandır yazmak isteyip de yazmadığım Agatha Christie yazılarına başlamak istedim. Muhtemelen devamı gelmez diye düşünüyorsunuz, evet, ben de öyle düşünüyorum ama düşünmeyin. Size uyarlama filmleri hakkında kısa bi yazı daha yazmak boynumun borcudur. Çünkü burada kaç kişiyiz, üç mü altı mı?

Gereksiz girişten sonra, Agatha Christie'yi ne kadar sevdiğimi birkaç cümle ile özetleyim. İlk olarak 1999 Ağustos'unun 25'inde Noel'de Cinayet adlı eseriyle tanıdığım yazar, en sevdiğim yazarlardan biridir. Polisiye küçümsenir, çerez görülür, aşağılanır, yerden yere vurulur ya da bunların hiçbirine tenezzül edilmez. Aksini düşünüyorum; iyi bir polisiyede iyi bi kurgu, iyi bi mesele vardır çoğu zaman. Noel'de Cinayet bana küçük yaşımda kin nedir, gerçekten öğreten eserdir. Kinci oldum demiyorum, sadece kin nedir öyle öğrendim. Uygulamalı ders işlemek gibi düşünün, ya da bir örnek olmadan anlamadığınız bir konuyu. Kin nedir biliyordum ama o kitap aslında bilmediğimi öğretti. O kitabı okuduktan kısa süre sonra da Nil'de Ölüm'ü okudum; yine kin ve nefret nedir diye küçük bir insana öğret deseler, bu iki kitabı rahatlıkla öneririm galiba. 

Ayrıca bir şekilde kafayı kullanmayı öğretiyor diyebilirim; boşuna metodoloji dersinde yıllar sonra bu fikrim pekişmedi sanırım. Onu da fark edince elimde kalem kağıt, ipuçlarını bulmayı ve katili tahmin etmeyi görev bildim. Her şeyi görev bilirim, görev değilse yapmam çünkü özür dilerim.

Sonrası da çabuk geldi; hemen her kitabını okumak gibi bir amacım oldu o yaşta, Poirot'yu daha çok sevdim hep, Miss Marple bana pek benzemiyordu çünkü. Onu da seviyorum - çok. Ama Poirot'ya bakınca kendimi görüyorum. Yıllardır böyle, hatta Poirot dizisini izlediğim zaman da o ruhu o kadar vermişler ki, kendimi izledim. Çoğu uyarlamasını beğenmiyorum - bunları diğer yazıda yazarım.

Şimdi en sevdiğim romanlarını hiç okumamış olanları da düşünerek yazayım, umarım okumamış olanlar için de bir bahane olur. 

Roger Ackroyd Cinayeti (The Murder of Roger Ackroyd): Agatha Christie'nin resmen dalga geçtiği, şov yaptığı roman. Okurla dalga geçerek okuru ayıltmak diye bir şey varsa bu o romandır. Romanın ardından okumanız gereken, bu kitap üzerine yazılmış bir kitap var. Onu okumazsanız neyden bahsettiğimi yarım anlarsınız. Böyle bi kurgu yok ya.

Noel'de Cinayet (Hercule Poirot's Christmas): İlk okuduğum ve sonrasında herhalde 50 kere okuduğum romanı. Konuyu internetten doğrudan bulursunuz; ben neden sevdiğimi girişte yazmıştım, bunda tekrar olmasın.

Ve Perde İndi (Curtain): Hercule Poirot'lu son roman bu. İnsan psikolojisi diye tüm romanlarında Poirot üzerinden konuyu işleyen Christie'nin ne demek istediğini anlatıyor aslında. 

Doğu Ekspresinde Cinayet (Murder on the Orient Express): Bir üstte yaptığım yorumla benzer bir yorum buna da yapılabilir; Hercule Poirot karakteri hakkında da çok şey anlatan bir roman. 

On Küçük Zenci (And Then There Were None): Christie'nin nasıl bir insan olduğunu ve benim nasıl bir insan olduğumu en beğendiğim beş kitaptan çıkarmanız mümkünse, bazı şeylerin neden gerekli olduğuna koşulsuz inandığımı bu romanı da listeye yazmam çok işe yarayacaktır. 

Fikir ve sanat eserleri kanunu madde 34, ek fıkra 3 uyarınca eser sahibinin izni olmadan kullanılması yasaktır. 
Lütfen yazılarımın tamamını ya da bir bölümünü kullanmayınız.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

çok güzel çok içten bir yazı yine. yazdığın beş kitaptan ikisini okumuştum, diğer üçünü ilk fırsatta okuyacağım, selamlar, sevgiler. Sungur Bey.