14 Mart 2020 Cumartesi

100 Years of Christie: Poirot

Bir önceki yazıda "yazıları belki yazmam" diye umutsuzluk aşıladım, herkes çok üzüldü, bir seri beklentisiyle 24 saat blog'da nöbet tutan milyonlar kahroldu biliyorum ama işte yeni yazı, şaşırın.

Poirot dizisinden bahsetmek istiyorum. Dizi ve film izlemek çok ilgimi çekmiyor özellikle film izlemek, filme uyarlanmış bir eser varsa kitabını okumayı tercih ederim örneğin. Yazılarımın gereksiz bilgi detayını hemen doldurmuş olarak devam edeyim. Ama Poirot'yu izlemesem olmazdı. Beğendiğim için onlarca kez izlemesem hiç olmazdı. Ben de olması gerekeni yaptım ve yapıyorum. 

Poirot, toplam 70 bölüm, 13 sezondan oluşan, 1989 ve 2013 yılları arasında yayınlanmış İngilitere yapımı bir dizi. Adından da anlaşılacağı üzere Agatha Christie'nin Poirot serisindeki öykü ve romanların televizyona uyarlanmasından oluşuyor. İlk sezonlar ağırlıklı olarak, hatta tamamı öykülerin uyarlaması. Sonrasında romanların uyarlaması var ki burada da geçen yıllar içinde ekibin karaktere ve romanlara nasıl şekil verdiğini, geçen yıllar içinde uyarlamalarda nasıl değişimler olduğunu görüyoruz. En basitinden giriş müziği, Poirot'nun evi (evinin iç dekoru aslında), gittikçe nedense basan bir hüzün, gerilim. Bunları romanlarda böylesine hissetmemiş biri olarak yazıyorum, bazen bölümler fazlasıyla hüzünlü ve depresif gelebilir. Buna etki eden sadece kurgu değil, onu demek istiyorum. 

Poirot karakterine hayat veren David Suchet dışında hiçbir insan Hercule Poirot'yu böylesine güzel aktaramazdı ekrana eminim. İlk izlediğimde "ha o oynuyormuş" diyor gibi oldum; yani kitapları okurken kafamda canlanan kişi oynuyor, iyi başkasına oynatmamışlar - gibi. Kendimi çoğu hareketinde, tutumunda gördüğüm Poirot karakteri, yeri geldiğinde tüm inatçılığıyla, yeri geldiğinde tüm naifliği ile ekrandaydı. Bir de Hugh Fraser'ın canlandırdığı Hastings var, Miss Lemon'u canlandıran Pauline Moran var, C.I. Japp'i canlandıran Philip Jackson var. Hastings'in tüm kafası durmuş halleri, Poirot'ya bozulmuş halleri o surattan başka bir suratta olmazmış gibi; büyük dosyalama sistemini geliştirmek için kendisini işine adayan Miss Lemon, başka bir kadının görüntüsünde olamazmış gibi; tuvaletle girdiği keşif sürecinden gururla çıkan başarılı ya da başarısız dedektif Japp, Jackson'dan başkası olamazmış gibi. Dizide her şey Agatha Christie hayranı birini sadece kafasındakini görebilmesi için yaratılmış gibi. Bu kadar çok gibi kullanıyorum çünkü böyle uygun gördüm gibi. Madam Oliver ve oraya buraya dökülen saçılan elmaları; elmalar da romanlardaki elmaların aynısı - gülelim.

Seri olduğu gibi mi aktarılmış derseniz; evet, ancak bazen küçük detaylarla farklılaştırılmış. Kurguda bir farklılığa gidilmemiş. 

Poirot'nun o küçük bıyık tarağını, tek tek eşit parçalara böldüğü üçgen ekmeğine eşit biçimde koyduğu reçeli, iyi büyümediği ve zaten kare olmadığı için hayli sinirlendiği kabağını görmek ne kadar mutlu ediyor inanamazsınız - inanmazsanız da yapacak bir şey yok. Bu arada bahsettiğim kabak, romanda karpuz. Poirot onların kare olmadığı için mutsuz. Dizide ise bir kabak; gördüğü bakımı nankörce iten bir kabak.

Bu arada, romanlarda sıcak kakao, yerini dizide daha çok ıhlamura bırakıyor. 

Dizi övdüm. Ama bu dizi değil, bu Poirot. 

Fikir ve sanat eserleri kanunu madde 34, ek fıkra 3 uyarınca eser sahibinin izni olmadan kullanılması yasaktır. 
Lütfen yazılarımın tamamını ya da bir bölümünü kullanmayınız.

Hiç yorum yok: