29 Ekim 2020 Perşembe

J. R. Ellis "The Body In The Dales"

Soğuk diyar polisiyesi değil ancak güzel bir iklimden polisiye yine; İngiltere Yorkshire'da geçen Yorkshire Murder Mysteries'in ilk kitabı, The Body In The Dales. İlk kez okuduğum bir İngiliz yazar J. R. Ellis. Kendisi eski bir İngilizce öğretmeniymiş. Polisiyeye, komplo teorilerine olan ilgisi uzun zamandır varmış, nihayetinde sanırım kendisini bir polisiye eseri yazarken bulmuştur. Çok iyi anlıyorum kendisini.*

Seride beş kitap varmış şu ana kadar; sonrası gelecek mi bilmiyorum. The Body In The Dales adlı ilk romanda karakterlerle tanışıyor ve Yorkshire Dales'i tanıyoruz. Yazar da uzun süre Yorkshire'da yaşamış, yaşanmayacak yer de değil bu arada internetten görebildiğim kadarıyla. Bu arada ben yanlış anlamadıysam Yorkshire'ın tarla bayır içindeki bir bölgesi burası, kusura bakmayın İngilterem pek iyi değil. Karakterlerle tanışmamız kısmından devam edeyim, seride öne çıkan iki karakter var galiba: Birisi Oldroy, diğeri Carter. Oldroy DCI; Carter DS. Yani ne anlıyoruz buradan; Carter hayatının baharında ve taze bir dedektif, Oldroy ise yaşını almaya yaklaşmış yüksek rütbeli bir dedektif. Oldroy'un hayatı -evet nereden bildiniz, boşanmasının ardından- biraz depresif. Eski karısına içten içe dönmek istemekete ama bunu yapmasının karısı tarafından beklenildiğini mi yoksa karısının da bu ayrılıktan aslında memnun olduğunu bir türlü netleştiremiyor, serinin geri kalanında nasıl bir şekilde ilerliyor bilemiyorum ancak romanın sonunda bu konuda bir netliğe kavuşuyoruz. 

Açıkçası çok da merak yaratacak bir unsur değil kurguda, sadece boşanmış dedektif karakterlerden biriyle daha karşılaşınca ve bu boşanmış dedektif karakter ve boşanmasının hikayede nasıl bir rol üstlendiğini anlatmakla kendimi görevli sayınca değinmek istedim. Klişe gelmiyor mu bazen size de? Okurken bir karakterin bir özelliği, hatta karaktere tüm özelliklerini katan bir özelliği haline geldiğinde merak ediyorum bu karakterleri boşanmamış ya da evlenmemiş ya da aseksüel oldukları bir durumda karakterleri yazarlar nasıl ayakları üzerine dikecek ve yürümeleri sağlayacaktı? Ya da bahsedilen bu boşanmış depresif, arada kalmış, biraz gergin ya da üzüntülü dedektif özellikleri eklenmeden karakterler neye benzecekti? Belki o zaman da başka bir ortaklık tüm yazarlarca kullanılmaya başlardı. Bilemiyorum. Bunu kadın ve erkek karakterlerde de çok sık yapıyor yazarlar. Çok uzattım. 

Gelelim Carter'a. Londra'daki parti çocuğu hayatından sonra yuppy tipli arkadaş çevresinden uzaklaşıp geldiği kasabadaki hayatında bir bocalama yaşamayan, şehir hayatındansa buradaki hayata adapte olmak için çabalayan bir karakter var karşımızda. Bu iki uç nokta arasında kriz üstüne kriz atlatmış bir karakter görmüyoruz; Carter'ı polis olmaya iten ya da Dales'e gönderen çok travmatik olmasa da üzücü bir şey var ama Carter'la başbaşa kaldığımızda her yana yayılmış bir durum değil bu. Oldroy'da da değil aslında, Oldroy'un boşanmış erkek hali de roman boyunca etrafa yayılmıyor. Karakterleri tanımanız için yeteri kadar imkan var ama romana kaplamış özel hayatları, gündelik yaşamları yok. Doğrudan, romanın başında direkt hikayeye girişimiz gibi, katil kim ve bu ceset burada ne arıyor sorusu etrafında hızla, hatta çok çabuk okunacak şekilde ilerliyor The Body In The Dales.

Konuya gelmek için ayrı bir roman yazdığım için özür dilerim; konu şu: Oraya nasıl geldiği bir türlü anlaşılamayan bir ceset, bir mağaranın içinde bulunuyor. Bulanlar da bu işte profesyonel olan kasaba hakından iki kişi. Derhal olaya polis dahil oluyor zaten. Bu adam kim, burada ne işi var, onu buraya getirmeyi nasıl başardılar -çünkü taşınması imkansız bir yerde duruyor- ve neden öldürüldü?

Neden öldürüldü sorusu için seçeneklerin çokluğu, karakterin hızla yapılan kimlik tespiti ardından ortaya çıkıyor; kasabanın en sevilmeyen, borç takan, evli kadınlarıyla birlikte olup yuva yıkan adamı Dave Atkins. Atkins ile kimin ne sorunu var, kimin eşiyle ne yaşadı derken tüm kasabanın bir şekilde Atkins ile yolu kesiştiği ve bu kesişimlerden bir iki kişi hariç memnun olan hiçbir kimse olmadığı ortaya çıkıyor. Öldüğü için memnun olanların bunu açıkça ifade etmekten çekinmediği Dales'te, katilin kim olduğunu bulmak biraz dolambaçlı bir yola sokuyor ekibi. 

İnanılmaz bir sonu yok, beklentinizin altında kalabilecek ya da tam da tahmin ettiğiniz kişiyi katil olarak karşınıza koyabilecek bir sonu var. Beni fazlasıyla heyecanlandıran, merakta bırakan, katili ve nedeni bulmak için merakla okutan bir kitap değildi. Ama merak ederek okudum, katil kim acaba diye kafa yormadım. Sadece konunun bir süre sonra ne olamayabileceği kafamda şekillenmeye başladı. Ama okura çok imkan veren bir roman da değildi, tüm "polis işine" tanık olsam da nokta atışı katili ve nedeni bulabilecek seçenek yoktu.

*Bu satırları yazan bu zavallı blog'un yazarının da bir yazar olduğunu bilmeyenler için hatırlatma, kitabımı almanız için de güzel bir bahane, DEĞİL Mİ?"

Fikir ve sanat eserleri kanunu madde 34, ek fıkra 3 uyarınca eser sahibinin izni olmadan kullanılması yasaktır. 
Lütfen yazılarımın tamamını ya da bir bölümünü kullanmayınız.

Hiç yorum yok: