24 Temmuz 2021 Cumartesi

Eva Björg Ægisdóttir "Girls Who Lie"

Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu, İzlanda'dan yeni bir yazar ve seriyle sizleri yani blog'u okuyan kimse olmadığı için kendi kendisini selamlıyor. Selam. 

Eva Björg Ægisdóttir'in şu ana kadar iki kitaptan oluşan Forbidden Iceland serisinde The Creak on Stairs ve Girls Who Lie adlı iki kitap var. İlk yayınlandıkları tarihi kontrol etmedim ama yakın zamanda, mesela 2015'ten sonrasında kendi dillerinde ilk kez okuyucularla buluşmuşlardır tahminen. Öyle düşünüyorum; öyle düşünüyorum diye öyle olacak değil, kesin ve net bilgi isteyenler için kullandıkları arama motorlarına yönelmeleri iyi bir çözüm olacaktır.

Akıl vermem ve seriden kısaca bahsetmem bitti. Şimdi neden ilk önce birinci kitap olan The Creak on Stairs yerine Girls Who Lie adlı ikinci kitabı okuyarak seriye giriş yaptım, buna bir açıklama getireyim. Bende o vardı. Ancak diğeri de sanırım varmış ve ben gözden kaçırdım; çünkü yazarı uzun zamandır merak ediyordum ve ilk kitabı çok kez aradığımı hatırlıyorum ama olan oldu. Şimdi ikinci kitabın ardından ilk kitabı da okuyacağım için sorun yok. 

Romanın ve serinin baş kahramanı Elma adlı kadın polis/dedektif. Diğer dedektif de Saevar adlı bir bey. Ancak ekip elbette ikisinden oluşmuyor; küçük bir ekip olsa da hiçbir karakter gereksiz klişelere boğulmadan, kenara köşeye de atılmadan, gerçekten kurgu içinde bir işe yaramak dışında hikayeye dahil olmuyor. Ne kalabalık var ne boşluk. Öyle güzel bir kurgu, tam bir soğuk diyar polisiyesinin, özellikle İzlanda'daki polisiyelerin övülesi bir örneği. İzlanda polisiyelerinde mesela İsveç polisiyelerinde olmayan bir şey var; bunu adanın ve yalıtılmışlığın, doğanın insan karşısında hala egemen yanının İzlanda'da daha çok hissedilmesine bağlıyorum. Elbette bunlar benim çıkarımlarım. Doğanın ihtişamlı, ürkütücü ve güçlü kaldığı, insanların yaşamlarına doğayla cebelleşmenin verdiği "azıtmama" halinin yaşam tarzında genel bir unsur olarak bulunduğu, yalnızlık ve soğuğun yazarlara ve kelimelerine kesinlikle sindiği bir tarz oluşturuyor İzlanda polisiyeleri - bence. İsveç örneğinden devam ederek kapayım; İzlanda karşısında İsveç polisiyeleri her ne kadar Amerikan işi polisiyelere kıyasla ya da bizim yaşamımıza kıyasla daha durağan ve mesafeli görünse de, kesinlikle karanlık, kötücül, kaotik bir yana sahip. İşte İzlandalı yazarların polisiye romanlarına dair kafamda oluşan bu imaja, Girls Who Die da dahil oldu.

Blog'a bir önce eklediğim ve neredeyse polisiye türü için bir zaman kaybı olan (bir önceki blog yazısını merak edenler, buyursun okusun) romandan sonra Girls Who Lie'ı ne kadar beğendiğimi anlatamam. Küçük bir şehirde, Akranes'te geçiyor olaylar. Bir önceki romanda Akranes'e döndüğü ilk dönem var sanırım Elma'nın. Başından geçen üzücü bir olay sonrasında doğup büyüdüğü yere geliyor Elma. Burada sakin, sessiz bir şekilde genelde ufak tefek hırsızlık ve trafik kazaları olacağını umuyor ancak öyle olmadığı belli - on beş yaşında, babasına dair bir bilgi olmayan Hekla adlı bir kızı olan, biraz sorunlu bir hayatı olan Marianna adlı kadın kaybolduktan yedi ay sonra cesedi, uzakta bir bölgede, bu volkanik bir arazide, terk edilmiş halde, bir mağarada tesadüfen bulunuyor. Kaybolduğu gün kızına özür dilediğini belirten bir not yazdığı ve hem kızıyla hem de kendisiyle sorunlu bir hayatı olduğu için intihar ettiği sanılıyor, kayıp vakası olarak düşünülüyor ve araştırma buna göre yapılıyor. E, işin cinayet olduğu ortaya çıkınca her şey baştan, yeniden başlıyor ve artık bir katil aranıyor. 

Bu arada, on beş yıl öncesinden başlayan bir hikaye de geri-dönüşler olarak ayrı bölümler olarak karşımıza çıkıyor. Yalnız bir anne, artık hayatta olmayan bir adamdan olan, istemeyerek doğurduğu çocuğu ile genç yaşında bir hayat kurmaya çalışıyor. Ne annenin, ne de çocuğun adını biliyoruz. Yaşıtlarından farklı olan bir çocuk ve annesinin onunla olan zorlu ilişkisini okuyoruz.

Öte yandan, soruşturma devam ediyor. 

Devamı romanda. 

Dediğim gibi, blog'da bir önceki yazıda o bahsettiğim roman ne kadar kötü bir polisiye örneği ve soruşturma nedir, nasıl yapılır bilmiyorsa, Girls Who Lie da uzman bir dedektifin yazdığı bir kurgu elbette değil ancak o kadar "bilinçli" yazılmış ki, yazarın bilmediği işe hiç girişmeden, elindeki bilgiyle polisiye kurgulamaktaki ustalığı olmuş. CSI tarzı kurgulardan hoşlanmam, zaten o yüzden soğuk diyar polisiyesinin peşindeyim ve bağımlısıyım. Yazar kesinlikle gereksiz hiçbir hikaye, detay yaratmamış. Dertli karakterlerin hiçbirinin hikayeye yedirilmeyecek ve bağlanmamış olan hiçbir derdini, efkarını öğrenmiyoruz. Karakterler üzerinde laf salatası olsun diye giydirilmiş fazladan hiçbir hikaye yok, klişeler elbette var ancak bunları şöyle okuyoruz; gündelik hayat zaten böyle. 

Umarım bu yazar ve bu seri dikkat çeker ve Türkçe'ye de çevrilir. İlk kitabı okumaya da bugün başlayacak biri olarak bu da hiçbir okuru olmayan, soğuk diyar polisiyesine adanmış bu blog'un ülkemiz yayınevlerine çağrısıdır. Ne kadar ciddi yazdım.

Hiç yorum yok: