23 Aralık 2022 Cuma

Inger Wolf "Dark September"

Kareler ve Sayfalar Soğuk Diyar Polisiyesi (özel) turu bir yılın daha sonuna geldi. Okunma sayılarının düşüklüğüne rağmen inatla devam eden turumuzda şimdi Danimarka'dayız: Inger Wolf'un şu ana kadar yedi kitabı yayınlanmış Daniel Trokic serisinin ilk kitabı, Dark September.

Daha önce okumadığım bir seri ve yazar; özellikle okumadığım yazarlardan gitmeye çalışıyorum bu ara yine. Böylece benden başka kimsenin umursamadığı soğuk diyar polisiyesi turunda daha fazla isim ve eser okumuş ve tanıtmış olurum diye. Daniel Trokic serisini de nereden gördüm hatırlamıyorum ama muhtemelen Goodreads'te gezerken görmüşümdür. 

Başkarakter Trokic, Bosna Savaşı'nın travmalarını taşıyan, hayatında pek de yolunda giden bir şey olmayan dedektifimiz. Anna Kiehl adlı bir arkeoloji öğrencisinin ormanda ölü bulunmasıyla başlayan roman boyunca Trokic'in kasveti bizim de üzerimize yapışıyor. Karakterlerin çoğuyla hiçbir biçimde iletişim kuramadığım sayfalar sonunda, en nihayetinde kitabın ortalarında biraz yakınlaşmaya başladım. Trokic'deki kasveti hissediyorsunuz ama nedense kitap bir süre içine çekemiyor. Kendimi birden cinayet soruşturması içinde buldum mesela, kitap başlar başlamaz olay yerindesiniz. Hikayenin genişlemesi ve karakterlerle "tanışabilmek" için zaman geçmesi her zaman gerekiyor, evet, ama bu birden başlayan koşturmaca içinde sanırım sadece haber metni gibi bir şey okuyacağım düşündüm ilk bölümlerde. Metin çok çabuk okunuyor bu arada, bağ kuramıyorsunuz ama bi bakmışsınız kitabın ortasındasınız; ilginizi çeken bir haberi yorumsuz okumak gibi hissettiriyor sadece bir süre. Ancak sonra, zamanla diğer karakterlerin de insani yönleriyle karşılaşmaya başlayınca, kısa bölümler olarak ilerleyen kitabın her bir kısa bölümünde iyi kötü bir temas yakalamaya başlayınca gözünüzün önünde canlanmaya başlıyor karakterler.

Beni vuran bir konusu olmamasına rağmen roman Danish Crime Academy'den 2006'da ilk roman ödülü almış. Bilemedim. Yani kötü değil ama, ödüllük mü, karar verenler öyle görmüşse öyledir diyelim.

Cinayete dönersek; gerekçesi ve soruşturma süreci büyüleyici, vurucu bir yana sahip değil. Anna Kiehl'in öldürülmesinden sonra soruşturma devam ederken, bu cinayetin haftalar önce kaybolan, nöro-kimya alanında çalışan bir bilim insanıyla da bağlantısı olduğu bulunuyor. SSRI'lar üzerine çalışmalar söz konusu. Bu vesileyle romanın bence ilgi çekici birkaç yönünden biri açılıyor. Tüketim toplumunda mutluluğun tüketimi. Üretmeden tüketmenin tadını mutluluk ya da huzur konusunda nasıl ele alabiliriz? Hiç çaba göstermeden mutlu olmanın, bir ürünle gerçekleştiği durumlarda mutluluktan bahsetmek mümkün mü?

Çok çabuk okunan ve biten bir roman, serideki ikinci romanı da özellikle okumak istiyorum bakalım aşina olduğum karakterlerle okumaya başlayınca da aynı dahil olamama hissini yaşayacak mıyım, yoksa romana kaynayıp, tanıdıklarla bir cinayet çözmeye mi girişeceğim, göreceğiz.

Hiç yorum yok: