Şansın yüzlerine gülmesiyle ünlü ve görkemli bir binada, bir yığın zenginle birlikte yaşamaya başlayan orta sınıf bir çift Ana ve Reid. Yeni evlerine taşınıp yeni bir hayata başladıkları gün biz de onlarla tanışıyoruz. İkisi arasında sevginin izlerinin sindiği gerilimli ve artık nefreti doğurmaya girişmiş bir ilişkiyi sezmemek mümkün değil.
Bu arada küçük çocukları; sürekli ağlayan ve bakımı zor bir çocuk; Ana'nın kalıcı hasar almış vücudunu kullanamıyor olması, tekerlekli sandalye ile hareket edebiliyor olması tüm ev taşınma işlerinin üzerine ayrı bir yük olarak biniyor. Stres, gerilim, Reid'in işindeki sorunlar, Ana'nın evden devam ettiği seslendirme işine bir türlü odaklanamıyor olması derken...
Çocuk durmaksızın ağlamaya, huysuzlanmaya başlıyor.
Ve evin içinde, sanki birileri girip çıkmış gibi pencereler açılıyor, kapanıyor...
Gizemli komşuların bir kısmı tarihte donup kalmış gibi, tarihin parçaları da apartmanın parçası olmuş gibi.
Diğer komşular ise, binanın kendi gizemli yapısı içinde evlerine hapis sanki. Komşuluk ve iletişimin hiçbir izi olmayan, kendi dehlizlerinde kaybolmuş insanların rutinine ev sahipliği yapan bir apartman.
Bir yuva.
Ama Ana ve Reid'in hayallerindeki yuva değil; aslında, bu yuva onların da değil.
Hikayeyi tahmin edersiniz. Mekansal olarak çoğunlukla apartmanda, apartmandaki dairede geçen bir roman ancak hikayenin yoğunlaşıp gerilimin şiddeti artan bölümlerde mekanı yazar hikayeye çok iyi yedirmiş. Matruşka gibi, diye düşünmüştüm. Finale doğru gerilim artarken hem apartman, hem apartmanın içindeki daire, hem de apartmanın içindeki bir seslendirme kabini gibi kurguyla mekanın sıkışık-gerilimli hali bence ustaca olmuş.
Korku-gerilim nadir okuduğum bir tür, son yıllarda en azından. Ama sevdiğim bir türdü; güzel örneklerini bulmak yerine çok satanların aynı kapaklı romanlarına denk geldikçe yarım bıraktım çoğunu. Ama bu güzeldi; yeni kitabı da çıkmış ya da çıkacak yazarın, gözüme kestirdim.