Bir yazarın büyüklüğünü
ne kadar kitap sattığıyla mı ölçersiniz? Ya da ne kadar çok üzerine
yazıldığıyla mı? Ya da kaç yıldır adının anıldığıyla mı? Twitter da kaç
takipçisi olduğuyla mı?! Ya da böyle bir ölçüm var mıdır?
Ray Bradbury için sanırım
tüm ölçümler altüst olmuş ve gereksiz kılınmış durumda. Zira sırf Gölge Oyunu
içinde yer alan öykülerin yazarlarına bir göz atmanız ya da tüm öyküleri
okumanız ve bütün bunların büyük anlatıcı Bradbury için yapıldığını görmeniz,
size herhangi bir klasikleşmiş (ya da yazının girişinde benim sorduğum sorular
çerçevesinde) ölçümlerin ne kadar gereksiz olduğunu kanıtlayacaktır.
Kitabın yayınlanacağını
sosyal medya üzerinden duyduğumda, her zamanki gibi içinde Neil Gaiman’ın
adının geçmesi dikkatimi en başta çeken nokta olsa da, Ray Bradbury anısına
yazılmış olan öykülerin bende uyandırdığı merak da Neil Gaiman etkisinden pek
geri kalır yanı yoktu. (Kitabın içindeki ilk öykü de Neil Gaiman’a ait aslında;
“Ray Bradbury’yi Unutan Adam”.)
Kitaptaki öykülerin
genelinde, yazarları tarafından eklenen notlardan anlaşılabileceği üzere
Bradbury etkisi açıkça görülüyor ki bence bu muhteşem bir şey.
Her bir öyküden bahsetmek
isterim istemesine ancak bunun sizler için süprizi bozmaktan öteye bir şey
olacağını sanmıyorum. Yine de bir kaçının adını anmak isterim.
Zamanda yolculuğun ve bir
ölümün anlatıldığı Telefon Görüşmesi (John McNally), aklıma Resimli Adam’ı getiren
Bonnie Jo Campbell’ın bir insanın kendi isteklerini keşfetmesi ve sonrasında
yaşadığı rahatlamanın anlatıldığı Dövme’si, küçük bir kızın gördüklerinin
ötesinde bir dünyanın acı gerçekliği ve beklenmeyen bir sonun yer aldığı
Hayleigh’in Babası, dünyanın sonunun nasıl bir şey olacağına dair belki bir
öngörü tadında Uyku Vakti Makinesi Çocukları ve içinde sakladığı hüzünlü –
huzurlu tat kitapta ilk aklıma gelen öykülerden bazıları.
Sanırım büyük yazarların
nasıl ölümsüzleştiğine mükemmel bir örnek Gölge Oyunu. Öykülerin bitiminde,
yazarları tarafından kaleme alınan ekleri de en az öyküler kadar ilgi çekici
buldum. Büyük bir yazarın diğer büyük yazarlar üzerindeki etkisini, özellikle
çocukluk dönemlerinde kendisini gösteren etkisini görmek insana cesaret verici
bir şey gibi geliyor biraz da. Düşünseniz, eğer siz de yazıyorsanız, kendinizi bir anlığına kitapta yer
alacak bir öykünün yazarı konumunda düşünebilirsiniz. Tıpkı o yazarlardan biri
gibi bir öykü yazıp, sonuna da
Bradbury ve sizin hakkınızda bir yazı ekleyebilirsiniz. Belki bu, böyle büyük
öykücülerin yer aldığı bir kitabın sonrasında biraz ukalaca ve fazlasıyla
özgüvenli bir hareket olarak görülebilir ancak yazan biriyseniz ne demek
istediğimi umarım anlatabilmişimdir size; siz de o kitapta bir anlığına yer
almak istemez miydiniz? Ya da en azından Bradbury üzerine söyleyecek bir
şeyleriniz yok mu? Muhtemelen vardır. Fahrenheit 451 üzerine mesela, sırf şu
içinde bulunduğumuz günler bile sizi kitap ve yazarı hakkında bir şeyler
söylemeye ya da yazmaya teşvik etmiyor mu? Haberleri izlerken aklınıza hiç
Fahrenheit 451 gelmiyor mu? (Yazarı sadece bu kitaba elbette indirgemiyorum,
sadece içinde yaşadığımız günler genelinde benim aklıma gelen ilk eseri olduğu
için ona vurgu yapıyorum.)
Gölge Oyunu’nu sadece
okumakla yetineceğimi düşünmüyorum. Aynı zamanda bana ilham verici bir yanı da
oldu ki, her yaz genelde böyle bir sürecin içine giren birisi olarak bu ilhamın
kıymetini bilip soluğu yine parmakların hızla üzerinde gezdiği bir klavye ya da
bir olay örgüsünün üzerinde şekillendiği kağıtlar üzerinde almak çok yakın. Ya
da oldu bile!
Not: Aklıma geldikçe
yazıya eklemeler yapmaktan kendimi alamayabilirim.
2 yorum:
Yazının yarısını okumadım, spoiler almayayım diye. Aklım öyle bir bu kitapta ki, anlatamam. Yarın gidip alayım en iyisi ^^
Su gibi akacak kitap; haftasonunu geçirmek için güzel bir seçenek olabilir hem de =)
Yorum Gönder