26 Nisan 2014 Cumartesi

Cherie Priest "Kemik Titreten"

TADI SATIRLARIN ÖTESİNE GEÇEN BİR ZOMBİ HİKAYESİ
Zombi hikayeleri denilince aklıma ilk gelen isim George A. Romero'dur. Üstadın yeri geldiğinde insanı zombilerle empati yaptıracak kadar güçlü anlatımı ve insanın ebedi yalnızlığına göndermeler yüklediği klasikleşen tarzı, zombi hikayelerine karşı şu an sahip olduğum ilgiyi edinmemde temel oluşturan şeylerden birisidir. Bu temel üzerinde yeri geldiğinde beyaz ekranda, yeri geldiğinde - sıklıkla beyaz perdede ya da yazın alanında karşıma çıkan eserler ile de bir zombi kültürüne olan ilgim gittikçe artmakta. Ancak bunun yalnızca bana has bir özellik olduğunu düşünmüyorum.  

İnsanın "insanlıktan çıkması" üzerine hikayelere neredeyse açlık içinde bir dünya toplumuyuz. Vampire dönüşenler, zombiye dönüşenler, kurt adama dönüşenler hemen her mecrada sanat severlerin karşısına çıkıyor. Güçlü prodüksiyonlarla sunulan film ya da diziler ile aradaki bağ sağlamlaştırılırken, hikayelerin kitaplara yansıması ile doğan bu kültürün her yönden beslenmesini destekliyor. Ölümsüzlüğün ihtiyacının yanında  olabilecek tüm felaketleri insanoğlunun yaşamasını görmeyi istiyoruz. Gündelik hayatın sıkıcılığı içinde, yaşama tutunmak için olmadık şeyler peşindeyiz ve zombiler, uzaylılar açlığımızı gideriyor. Bize "farklı" bir şey sunuyor. Bilmediğimiz, içinde yaşarsak heyecan dolu bir kitabın satırlarında koşacağımız bir gerçeklik sunuyor.

KONTROLDEN ÇIKAN BİR İCAT
Kasım 2012'de dilimize kazandırılmış olan Kemik Titreten, Cherie Priest'in uzun zamandır okunmayı bekleyenler listemde yer alan bir kitaptı. Karakedi Yayınları tarafından, yayınladıkları diğer kitaplardan bir hayli farklı bir çizgiye sahip olan Kemik Titreten'i okumakta bu denli geç kalmamı ise büyük bir kayıp olarak görüyorum.

Kitabın arka kapağında, kitabı en doğru şekilde özetleyen bir yorum yer almakta. Mike Mignola'nın bu yorumunda kitabın Jules Verne ve George Romero'nun kafa kafaya vermesi sonucu oluşmuş bir eser tadında olduğu yazıyor. Kesinlikle katıldığım bir cümle olduğu için paylaşmadan edemedim. Eğer Romero'ya ilginiz varsa ve hemen herkes kadar bir Jules Verne okumuşluğunuz varsa, Kemik Titreten'i okurken bu iki ismi anmadan geçemeyeceksiniz.
Hikayemize dönersek: Kemik Titreten, Doktor Blue'nun buzu kırarak yer altındaki altınlara ulaşmayı sağlamak amacıyla yaptığı bir icat. Ancak kontrolünü kaybeden bu makine ile bir gün, 1900'lerin başlarında, Seattle kenti alt üst olur. Kentin altının üstüne gelmesi elbette yalnız bir deprem etkisi yaratmaz. Yıkımın haricinde yeraltından çıkan gazın da şehre daha büyük bir yıkım getirir; gaza maruz kalan insanlar "dönüşür", yani gazı soluyan herkes zombiye döner. Gazdan kaçabilenler ise şehrin etrafına bir duvar örer ve gazın şehre sızmasını engellemeye çalışır. Yıllar içinde yalıtılmış bir bölgeye çevrilen bu alanın dışında kalan ise tehlike ve bilinmezliktir; zombiler, tehlikeli gruplar, gazla ve zombilerle yaşamaya alışmış azınlıklar, gazdan elde edilen uyuşturucu ticaretini yapanlar duvarın öte yanında kalmıştır.

Kemik Titreten'in devamı ise felaketten 16 yıl sonra, Doktor Blue'nun eşi ve oğlunun hikayesi ile başlıyor. Oğul Ezekiel'in Hiç tanımadığı babasının anısını temize çıkarmak ve ortaya çıkan felaketteki rolünü/suçunu/suçsuzluğunu anlamak ve insanlara bunu kanıtlamak için duvarın öte tarafına gitmeye karar vermesiyle gelişen olaylar karşımıza çıkıyor. (Zira vaktinden önce test edilmesi için Ruslar'dan bir emir geldiği yönünde bir ipucu bulunursa, felaketi doğuran kararı babasının vermediği ortaya çıkacaktır). Annesi Briar ise aralarında büyük bir iletişim sorunu olan oğlunun peşinden, duvarların ötesine, tüm macera, tehlike ve bilinmezliğin kendilerini beklediği yere doğru yola koyuluyor.

Girişte belirttiğim üzere, Romero ile temellendirdiğim zombi kültürüm Kemik Titreten gibi bir kitabı bağrına basacak şekilde. Sürekli oradan buradan saldıran zombiler yerine, hikayede "dozu iyi ayarlanmış" şekilde karşımıza çıkan zombiler var. Bu da beni kitaba bağlayan şeylerden biriydi.

Tüm bu zombi hikayesinin yanında, buharlı makinelerin hikaye içindeki payı, gözünüzde canlandırdığınız karakterler ve dış görünüşleri, şehrin ve sistemin genel işleyişi, ulaşım vs gibi detaylarla karşınıza çıkan steampunk bir evren de sunuyor Kemik Titreten.

Zombi hikayelerine olan ilginiz ya da sevdiğiniz tarz doğrultusunda bir okuma keyfi yaşatacak bir kitap Kemik Titreten. Anne - oğul arasındaki iletişimsizliğin, geçmişin gölgesinde ve neredeyse suçluluğu içinde geçen bir hikayenin işlenmesi, yıkılan bir dünya devi gücün, Amerika'nın duvarlar ardında gazdan saklanarak yaşayacak kadar acizleşmesi ve bunun ezeli rakipleri, Amerika'nın klasikleşen Rusya paranoyalarına değinecek şekilde Rusya elinden çıkma ihtimalinin varlığı hikayenin zombi sınırları dışında da anlatacakları arasında. Yaratılan karakterlerin okuyucuyla doğrudan bir sıcaklık kuracak kadar içten yazılması, her birine atfedilen farklılaştırıcı özellikler ve gereksiz karakter kullanımından kaçınan yazarın başarısı ile Kemik Titreten, geç kalınmadan okunması gerekenler arasında yerine alıyor.


İyi okumalar.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

kitabın kapağı ne kadar da hoş ya. bu kapaklar beni çok etkiler. ya böyle şaşalı olucak ya da aşırı sade :)