10 Şubat 2012 Cuma

Angel (1999 - 2004)

Sene eskilerde, gerilerde kalmış bir yıl. Liseye yeni başlamıştım. Buffy The Vampire Slayer'ı ayılıp bayılmadan, sırf evde Digitürk olmasına, para veriyoruz o zaman her diziyi izlemem lazım galiba, mantığının da etkisiyle öylesine izlerdiğim zamanlardı. Abarttım evet. Öylesine izlemediğim anlar ise Angel'ın olduğu sahnelerdi; her nedense Angel'da her daim beni güldüren bir taraf olduğu için.
1999 ve 2004 yılları arasında, bir dönemin "vampir" anlayışını Buffy ile şekillendiren popüler kültürün yegane parçalarından biriydi Angel. Buffy yegane değildi, Angel yeganeydi, belirtmek isterim. Amerika'nın güneşli Los Angeles'ında, güneşin yüzünü ara sıra gördüğümüz, ne kadar parlak ya da cazibeli olursa olsun aslında bize sadece lağımları vasıtasıyla gezebilen baş karakter veren Angel, iyi-kötü, güzel-çirkin (Lorne mesela!), kalp - kalpsizlik, aydınlık-karanlık ve elbette ölüm ve ölümsüzlük gibi zıtlıkların içinde, benzeri bir daha yapılamayacak kadar güzel bir dünya vermişti. Laneti yüzünden fazla "mutlu" olmaya gelemeyen vampirle, doom metal tripleri, sevmek ve sevmemek zorunda olmak arasındaki gel-gitleri gibi noktalarla abartılmamış bir "aşk" işlenirken, bir yandan da her bir bölümde yeni ve gerçekten sürükleyici "yeni macera" sunulmuştu. Ebedi sorunu Darla ve onun yüzünden vicdan azabı çeken, kalbi olan bir vampir, döktüğü kan için bir nevi "My Name Is Earl" mantığıyla, ve biraz da pazarlama teknikleri ile kendisini "yardıma" adamıştı. Arayın, gelelim, sizi vampirlerden, demonlardan kurtaralım. Her bölümde, özellikle Lorne'un barında, acaba bu sefer ne kadar çirkin olacak o güzel iblisler, diye bekletmeyi bile başarmıştı. Ağzından boynuz çıkan, kuyruklu, pençeli iblisleri bir kareoke barında, büyünün etkisiyle uslu uslu oturmuş içkileri içip şarkılara eşlik ederken ya da mikrofonu ellerine almış, mesela bir "I Will Surivive" söylerken göstermek, sorarım size, Angel'dan başka nerede karşınıza çıkabilirdi? Ha çıksa da çıkmasa da bir, diyorsanız, ne diyim. O zamanlar vampir dizilerinin bu kadar suyu çıkmamıştı, ya da vampirler sığ ve uzun bakışmalardan ve ağzını şapırdatıp "ııııı"layarak konuşan sümsük kızların sümsük ilişkilerindeki ilginç aktörler olmaktan daha uzaktı. (Bizim zamanımızda vampirin bile bir edebi, bir saygınlığı vardı yahu evladım!)
Spike vardı, ne efendi, ne eğlenceli bir düşmandı kendisi. Bundan sebepledir ki Angel'la Spike'ın karşılaştığı sahnelerde -bence- ve yine eğlenceliydi. İnce espirilerle karşılaşan iki düşman. O zamanlar dünya Alacakaranlık adlı rezaletten uzak yılları yaşamaktaydı. Ve nice ucuz vampir paçavralarının... 1999 yılında, sonunda Angel paçayı hem Buffy uyuzundan (berbat bir oyunculuk yüzünden bu denli itici olduğu konusunda hala ısrarcıyım) paçayı kurtarıp, kendisi ve paçayı kurtardıktan sonra gözümde çok sevimli hale gelen arkadaşlarını da toparlayıp kendi "krallığını" kurdu. Böylece televizyonu sevmek için, televizyon dizisi izlemek için yeniden bir sebep çıktı. Bana ve belki size. Sadece bana bile çıksa olurmuş aslında. Neyse.
Beş sezon süren dizinin, en etkileyici sezonu ise birinci sezondu, ikincisi de ayrı bir efsaneydi. Yine de Connor'ın dahil olmasıyla, Cordelia'nın bambaşka bir "şeye" dönüşmesiyle, Cordelia-Angel arasında televizyon dizilerine yakışır, aslında kısmen ne gerek vardı şeklinde bir aşkın patlak vermesiyle, Darla'nın gelişi - doğuruşu ve ayrılışıyla, aradaki sezonlar da sürükleyici bölümler vardı ama hiçbiri, ilk iki sezondaki karanlık, yalnız ama espirili hava kadar etkileyici değildi. David Boreanaz'ın odun gibi bir oyuncu olmayışı, Angel'a dram-komedi-fantastik gibi uzayıp gidebilen sıfatları yakıştırabilmeyi sağlayan artılarla diziye "katma-değer" katmıştı diye düşünüyorum. Zira depresif, acıların çocuğu vampirimiz, her ne kadar siyahlar içinde bir lağım faresi kadar karanlığa hapis bir ruh ve bedene sahip olsa da, onun yüzünde sıklıkla muzip, komik ifadeleri de izlemiştik. Yalansa söyleyin, yalan diyin arkadaşım. Bir vampirin dans etmekten korkmasına, izleyiciyi güldürmeyi başarmak da bir şeydir mesela.. Angel'ın Lorne'un annesinin evine gittiğinde, ilk sezonda, hatırlar mısınız Lorne'un kuzeni "mutluluk dansı" yapmıştı, aynı bölümde Angel'in Lorne'un babası olarak dinlemekte olduğu kişinin "annesi" olduğunu öğrendiği an... Bunlar komedi değil de neydi, komediydi ,) Hala izlerken gülebilmekteyim. Dağınık bir yazı. Saygı niteliğinde yazmaya başlamış olduğumdan, daha saygın bir görünümde, daha çarpıcı cümleler ve özenli bir akışla yazabilirdim halbuki. Nedense, Angel sevimli bir diziydi, sevimli olduğundan dram yazılarının ardından serbest kalası geldi yorumlarımın. Hala mp3 çalarda, tema müziği durmakta, hala her dinlediğimde diziyi de, o diziyi izlediğim günleri de maalesef, yaşlanmamın bir belirtisi olarak, gerçekten, nostalji serisinin bir çekme kaseti hissiyle dolup taşarak anıyorum. NOT: Yer yer yazıda düzeltmeler ve eklemeler yapılabilir ,)

2 yorum:

sibel dedi ki...

ne izlerdim Angel ve Buffy yi.. benim de lise dönemime denk geliyor. yazıyı okuyunca o günlere gittim bi an. angel ın o cool halleri falan :)

willow a da bayılırdım ben :) dark willowa dönüşmüştü sonradan...
öyle işte nostalji yaptım biraz

Kareler Ve Sayfalar dedi ki...

Ben de Buffy'yi hiç sevmezdim ama Angel'ın ayrı dizisi başlayınca deliye dönmüştüm, hala da arada izlerim dvd'leri oradan oraya yanımda taşırım, pek güzeldir :)
Nostalji de güzeldir :)