5 Şubat 2013 Salı

Excision (2012)

Ne zamandır blog’da herhangi bir film yazısı yazmamışım. Aslında uzun zamandır pek film de izlemiyorum, sapık gibi sürekli kitap okuyorum. Sosyallikten uzak durmanın en güzel yanlarından biri de her zaman okumak için zamanın olması; çalışmadığım her saati okumakla geçirebilme şansım oluyor. İyi bence.

Konuya dönelim.

Excision.

İzleyeli iki üç hafta oldu sanırım. Fakat hala filmi anımsadıkça gözlerim doluyor. Öyle bir film ki…

Filmden önce filmin tema müziğini dinlemiştim, ona da bayılmıştım. Ama film gerçekten beni mahvetti. Sonunda ağlamaktan yoruldum diyebilirim. Ağlamak derken öyle kibar kibar gözlerimden yaş gelmesi değil, baya hıçkıra tıksıra ağlamaktan, içi paralanarak ağlamaktan bahsediyorum. (Ne kadar detaya girdim kendim hakkımda, hemen toparlıyorum.)

Pauline, yapayalnız, sevgisiz bir kız. Manyak bir anne, etkisiz bir baba ve ölmek üzere olan bir kızkardeşle çevrili. Lisenin son yılında ve okuldaki herkes ondan adeta iğreniyor....En büyük hayali cerrah olmak ve bu hayali besleyen sıradışı rüyalarında kendi sorunları vücut buluyor.

Kendi umutsuzluğu içinde dışlanmış bir genç kızın, yardım çığlıkları bu kadar barizken kimsenin duymaması sonucu ne hale geldiğini görmek beni kahretti. Filmdeki olayları anlatmayacağım çünkü bunu yapmayı sevmiyorum. İzlemeniz daha mantıklı. Zaten göreceğiniz şeyleri anlatmaya gerek yok.

Excision’a dair belirtmek istediğim bir nokta ise, benim hata olduğunu düşündüğüm bir nokta. Pauline kendisinde sınır kişilik bozukluğu olduğunu söylüyor. Ancak ya bu filmde Pauline’in yanlış koyduğu bir tanı (ki eğer böyle ise bunun en azından daha net, yanlış bir tanı koyduğunun daha net vurgulanması lazımdı) ya da bir hata. Net bir hata. Naçizane bilgime biraz güvenerek Pauline’deki anormalliğin herhangi bir borderline’da pek sık görülmesi bir yana, görüleceğinden bile şüpheliyim. Özellikle filmin beni benden alan final sahnesinde gördüklerim yine bir borderline için beklenmedik bir hareket. Yani o konuda kafam karışık, filmde netleştirilmeyen bu nokta bana hata gibi göründü.

Pauline neresinden bakarsanız hata verecek kadar kötü durumda bir kız, izlerken acımadan edemiyorsunuz. Aslında acımak yerine gerçeği görmezden gelenlere kızmak ve filmin sonundaki akıl almazlığın faturasını ona kesmek bana daha mantıklı geliyor. Malum ülkemizde de devlet hastanelerindeki psikiyatri servisleri hastaya on beş dakika ayırıyor ve üstün kötü bir dinleme ile geçiştiriliyor. Eğer şansı varsa ve psikiyatriye gitmesi ihtiyacının farkındaysa, çevresinden, ailesinden dışlanma korkusu duymadan gidebiliyorsa… Diğer nokta ise özel muayenehanelerde ya da hastanelerde bu işin yarı asgari ücrete varan fiyatları; kapsamlı bir tedavi içinde milyarları gözden çıkarması gereken hastalar.

Demek istediğim grip olmak kadar normal olan ruhsal sıkıntılara bir çare aramak ve bulmak memlekette o kadar zor ki, tedavi edilmediği için, tedavi yerine hacı hocaya götürüldüğü için, umursanmadığı ya da ayıplandığı için, kendini öldürmekten tutun da cinayet işleyen tüm hastaları filmin sonunda bir an için aklınıza getireceğinizden eminim.

Hiç yorum yok: