18 Şubat 2013 Pazartesi

Neil Gaiman "Yokyer"

Neil Gaiman’ın sanırım en çok merak ederek okuduğum kitabı Yokyer’di.
Bunu kitabı okumaya başlamadan önce ve başladıktan sonraki kısa bir süreyi kapsayacak şekilde düşünün ama. Zira kitabı okumadan kapağına bayılmış olmam, başlı başına zaten ve sadece Neil Gaiman’ın yazmış olması gibi etkenler bir yana, kitabın başında, kahramanımız Richard’ın Aşağı Londra ile karşılaştığı ilk zamanlar bana bir diğer sevdiğim yazarın, China Mieville’in Kral Fare’sini anımsatmıştı ve Yokyer’in devamında acaba Kral Fare’yi bana çağrıştıracak başka neler olacak diye merağa kapılmıştım. Aslında benzerlikleri farklılıklarının yanında hiç kalır; yine de “hissiyat” konusunda ve “tabirler” konusunda bence benzer tadı veren kitaplar. Kral Fare’de nasıl ki Londra’nın “öteki” yüzünü görüyorsak, Yokyer’de Londra’nın “öteki” yüzü bu sefer Aşağı Londra olarak karşımızda. Elbette aynı şey değil, her iki kitapta da diğer olarak adlandırılan Londra birbirinden farklı.
Bu kadar karşılaştırma yapmaya çalışmak ve cümleler arasında boğulmak yeter, kitaba dönelim.
Richard, memleketinden Londra’ya gitmesinden bir gece önce, sarhoş kafayla karşılaştığı yaşlı bir kadından “kapılara dikkat etmesi” gerektiğini duyar. Londra’ya geldikten sonraki dört yıl boyunca da kapılara dair hiçbir şey olmaz. Bir gece nişanlısıyla önemli bir yemeğe giderken kaldırımda yatan yaralı bir kızı görene kadar, ona yardım etmek için kızı evine götürene kadar…
Artık o da Aşağı Londra ile tanışmıştır. İstemsizce olsa bile, artık onun da yolu Aşağı Londra’dan geçecektir; hatta Yukarı Londra’dan geçen yolunu özleyeceği bir süre boyunca…
Mezarlık Kitabı’ndaki gibi, ailesi katledilen bir çocuğu Yokyer’de de görüyoruz; bu sefer karakter kız ve adı da Door. Adından da çıkarılabileceği üzere Richard’ın hayatını kesen “kapılar” , Door ile bağlantılı! Door’un ardından, Aşağı Dünya’da kendisini bulan Richard, ailesinin intikamını alması yolculuğunda Door’le birlikte ilerler; yanlarında onlara eşlik eden karakterle birlikte, yolculuk boyunca karşılaştıkları farklı karakterle birlikte. Aşağı Dünya’nın acımasız karanlığı içinde, Door intikam için ilerlerken, Richard da yeniden Yukarı Londra’daki hayatına kavuşmak için ilerler.
Olayları yazmak istemiyorum; okumanın tadı kalsın.
Başka şeyler yazmak istiyorum; Neil Gaiman’ın muhteşem bir yazar olduğunu düşündüğümü yazmak istiyorum. Beşiktaş – Levent yolunu teperken, trafikte delirmemek için aklımdan satırlarını geçirme şansını bana vermesini sevdiğimi yazmak istiyorum. Bizim gibi, benim gibi zihni altı yaşında kalabilen ve Islington’ı gerçek sanabilecek, Croup ve Vandemar’dan tiksinip “yoluma çıkmasa bari” diyebilecek insanları sevindiren bir yazar olduğunu yazmak istiyorum. Gerçekliğin içinde can çekişenler için başka bir gerçek sunmasının bulunmaz fırsatlardan olduğunu yazmak istiyorum. Belki Aşağı İstanbul tepetaklak bu kentte yukarı çıkmıştır, güzel olan kısmı yerin altında kalmıştır diye düşünmek istiyorum. İstiyorum da istiyorum; yeter ki dümdüz, normal bir şeylerin olmadığı yerleri bize göstermeye devam etsin istiyorum. Yoksa umut kalmaz, tat kalmaz, bence.





Hiç yorum yok: