7 Kasım 2015 Cumartesi

Mihail Lermontov "Zamanımızın Bir Kahramanı"

Bir süredir devam eden, herhangi bir isim koymadığım ve bu yüzden sürekli "Rus edebiyatının klasikleri içinde yer alan ve benim okumadığım romanları okuma" şeklinde ifade etmeye mecbur kaldığım okuma "maratonu"nda bu hafta Mihail Lermontov'un Zamanımızın Bir Kahramanı adlı kitabı var.

Kitabı geçtiğimiz hafta bitirdim ancak yazısını eklemeye bir türlü zamanım olmadı; çünkü nasıl oluyor bilmiyorum ama ders çalışırken sıklıkla psikoza girmiş de psikozu ders çalışmak olan bir insana dönüştüğümden zamanım olmadı.

1814 Moskova Mihail Lermontov'un hayatı benim yaşımdayken bitmiş; o da 27'sinde, bir düello sonucu hayatını kaybetmiş. Trajik bir durum; Zamanımızın Bir Kahramanı'nda geçen düello bölümlerinde yazarın hayat hikayesini kitabın girişinde kısaca da olsa okuduğum için, roman içinde geçen bu bölümlerde bir efkar bastı. 

Zamanımızın Bir Kahramanı, ilk başta bir yol hikayesi gibi başlıyor; şu an Gürcistan olan bölgeden dönmekte olan bir anlatıcının, yolda karşılaştığı ve sıklıkla coğrafyanın farklı halkları hakkında önyargısı bol ifadelerle geçmişinden anları onunla paylaşan bir başka karakterle yolu kesişiyor. Böylece Zamanımızın Bir Kahramanı'ndaki asıl kahraman da yavaş yavaş okura tanıtılmaya başlanıyor; anlatıcımıza aktarılan bu anıların içindeki bir karakter, Peçorin karakteri, sayfalar ilerledikçe hikayenin merkezine yerleşiveriyor.

Anlatıcı bir süre sonra değişiyor; zira roman, Peçorin'in kendi günlüğünden bölümler ile devam etmeye başlıyor.

Peçorin ilginç bir karakter; içinde bir kötülüğün yeşerdiğini gördüğünüz sayfalarda bile aslında kötü olmadığını hissedebilirsiniz: Neyi neden yaptığına anlam veremediğiniz her seferde, bir sonraki sayfada karşınıza çıkacak maziden bir karenin ya da mazinin doğurduğu bir ruh halinin sizi hem hüzünlendireceğini, hem de Peçorin'in davranışlarını anlamak için gerekli sebebi verdiğini göreceksiniz.

İnsan ilişkilerinde fazla sıcaklığı olmayan, kadınlar konusunda bir hırsın, bir hayalkırıklığının hırsının esiri olan, özgürlüğüne düşkün ve aslında tüm umutlarını geride bıraktığı pek ala da anlaşılabilen bir karakter Peçorin. Ne kadar mutlu ya da mutsuz bir hayatınız oldu bilmiyorum ancak Peçorin'in karakterini yansıtan ifadelerdeki umutsuzluk ve hüzün, sizi en az birkaç kere kendisine çekecek bir ortak nokta yaratacaktır diye düşünüyorum.

Kendi ağzından, kendi ifadeleriyle içini döktüğü, ancak sadece günlüğüne içini döktüğü bölümlerde, çevresi için çoğu zaman kibirli ve umarsız görünen Peçorin'in aslında nasıl bir acının pençesinde olduğu, yitmiş bir hayatın yasını aslında nasıl geleceği ve şimdiyi neredeyse silip atarak, onu yaşamayı reddederek devam ettiğini görmek mümkün.

"Bütün dünyayı sevmeye hazırdım; değerlendiren çıkmadı: Böylelikle de nefret etmeyi öğrendim. Renksiz gençliğimi, kendime ve dünyaya karşı giriştiğim savaşta tükettim. Alaya alınmaktan korktuğum için en iyi duygularımı yüreğimin derinliklerine gömdüm. Orada silinip gittiler. Hep doğruyu söyledim, inanılmadım. O zaman kandırmaya başladım." (syf:127)

Hiç yorum yok: