9 Nisan 2021 Cuma

Arnaldur Indridason "The Shadow Killer"

Kareler ve Sayfalar soğuk diyar polisiyesi (özel) turu yine Arnaldur Indridason ile devam ediyor. Erlendur serisinin ardından devam ettiğim Reykjavik Wartime Mystery serisinin ikinci kitabı, The Shadow Killer. 

İlk kitabın, shadow district'in yazısı da blog'da var, hemen merak edip bakarsanız ilk sayfada bulursunuz. Yok sonra okurum meh derseniz yapacak bir şey yok, medial temporal lobunuz iyi çalışıyor olmasını dilemekten başka bir şey gelmez elimden.

Bu serinin kahramanları Flovent ve Thorson, bu kitapta da ikili olarak çalışıyor. Vakaların sürekli İzlanda'yı aslında işgal etmekte olan Atlantik güçleriyle de bağlantılı oluşu nedeniyle askeri polis de İzlanda polisiyle birlikte çalışma ihtiyacı duyuyor. Bunu da Thorson'u görevlendirerek yapıyor, kendisi Kanada'ya göç etmiş İzlandalı bir anne ve babanın çocuğu olarak dil sorununun olmamasıyla Flovent'in yanına gönderilecek olan en doğru kişi oluyor. Sonraki romanda ne olacak ben de merak ediyorum muhtemelen yine ikili beraberdir, anladığım kadarıyla seride iki ismi birbirinden pek ayırmıyor da Indridason. Hem karakterleri öne çıkarma konusunda hem de karakterleri okuyucuya yakınlaştırmak konusunda oldukça eşit davranıyor. 

The Shadow Killer'da bir adam vurulmuş ve kafasına kendi kanıyla swastika çizilmiş halde bir dairede ölü bulunuyor. Dairede oturan kişinin bu adam olmadığının anlaşılmasıyla da ölü adamın ve ortadan kaybolan dairenin sahibinin peşine düşüyor ikili. Kaçan katil midi, bir başka kurban mıdır, cinayetle bir alakası var mıdır, varsa bu nedir ve bu adam kimdir sorularıyla başlıyor roman. İsimsiz kurbanı vuran silahın da Amerikan ordusuna ait olduğunun anlaşılmasıyla Thorson ve Flovent'in yolu da bu roman dahilinde böylece yeniden kesişmiş oluyor. Hikayenin İkinci Dünya Savaşı sırasında geçtiğini de hatırlatmak isterim. Böyle olunca ikili bir ajan kurban ya da ajan katil çıkma ihtimalini de düşünmeye başlıyor. 

Ari ırk saplantısına sahip naziler, İzlanda'nın naziler için anlamı, Almanya ve İzlanda arasında konuşlanmış Amerikan askerleri üzerinden yaşanan gerilim derken hikayenin içinde tarih daha da karşımıza çıkar hale geliyor. Her zamanki gibi Indridason'un İzlanda'nın kapalı bir tarım toplumundan İkinci Dünya Savaşı ve Amerikan, İngiliz askerlerinin ülkeye gelmesiyle bir tüketim toplumuna, kültürel yapısının bozulmasına dair düşünceleri de sıklıkla karakterler üzerinden okura yansıyor. Ancak bu romanda casus romanlarının havası biraz hissediliyor, okurun kafasında da cinayete dair sorular şekillenirken ihtimaller bu havayı artırıyor. Öte yandan olaylar tek boyutlu olmadığı için, yalnızca casus romanı gibi okunmuyor. Indridason bilinmezin ve farklı duyguların çok olduğu bir roman sunuyor.

Soğuk diyar polisiyesi turu için seçtiğim kitapları ancak tüm işlerim bittikten sonra yani gece yarısından sonra okuma imkanım oluyor. Okunacak çok fazla şey olduğu için gözlerimin ve frontal korteksimin son çabaları gün içinde bunları okumak oluyor. Ona rağmen birkaç günde bitecek kadar akıcı, kendisini okutan, uykumu açan kitaplar. Daha önce de dediğim gibi, Indridason'un bu serisini de sevdim. Bulursam üçüncü kitabı da okurum ve paylaşırım. Şimdi Erlendur'un 28 yaşına denk gelen bir romanı okuyorum, onu da haftaya eklerim herhalde.

Hiç yorum yok: