11 Mart 2013 Pazartesi

Neil Gaiman & Craig P. Russell "Cinayet Sırları"


Cennette işlenen bir cinayet, kulağınıza kadar nasıl gelebilir?
Ülkenize dönerken çıkan bir aksilik yüzünden LA’de geçireceğiniz son bir gece, hafızanızın bir kısmında bulanıklık olduğu, bu yüzden de biraz gerilmiş halde bankta oturup sigara içerken desem?
Neil Gaiman’ın Craig P. Russell’in çizimleriyle vücut bulan çizgi roman Cinayet Sırları’nda, cennette işlenen bir cinayet, bizzat cinayetin aslını astarını bilen kişi(!) tarafından işte böyle bir anda, böyle bir gecede kahramanımıza anlatılıyor.
Raguel, cennetten Los Angeles’a (melekler şehri... bu bir tesadüf olamazdı, hatırlarsanız belki Angel’daki Angelus örneğini de verebilirim) gelen bir melektir ve sigara istemek için kahramanımızın yanına oturduğunda, bir sigara karşılığında ona sunduğu hikaye, yeryüzünde duymaya pek alışık olmadığımız türden bir hikayedir. Tanrı’nın intikam alması için bizzat görevlendirdiği bir melek olan Raguel, tasarım bölümünde çalışan ve en son “aşk” için çalışan bir meleğin öldürülmesini araştırmakla görevlendirilir. Yapması gereken, beklenildiği üzere cinayet sebebini ve katili bulmaktır.
Katili okurken siz de bulabilirsiniz; biraz kafa yorunca bir kaç tahmininizin sonunda doğru meleği bulabilirsiniz ancak benim bahsetmek istediğim, biraz da spoiler içerecek biçimde, cinayetin aydınlanması sonrası. İsterseniz kitabı okumamış olanlar buradan sonraki kısımları okumasın.

* * *

Söylemek istediğim belki olan biten her şeyin, bir sigara ikramı ile başlayan bu sürecin, tıpkı kahramanımızın üzerinde dissosiyatif amnezi yaratan durumun tamamen aynı olması. Okurken dikkatinizi çekeceği üzere, hikayenin sonunda, uçakta (ya da uçaktan inince sanırım) bir gazete haberinde yeni bir cinayet görüyor. Tahmin edersiniz cinayette kimlerin katledildiğini. İşte benim düşündüğüm, aslında bu cinayet ardından her şeyin aslında “olmadığı” ya da gerçekten olduğu ve meleğin özellikle “intikam” ve “cinayet” kavramlarını kahramanımızın yüzüne vurmak için geldiği. Ya da ben yanılıyorum, her şey aslında bir tesadüftü.

* * * 

Hiç yorum yok: