19 Eylül 2013 Perşembe

Ray Bradbury "Resimli Adam"

Ray Bradbury’yle tanıştığım kitap keşke Resimli Adam olsaymış! Bence yazarla tanışmak için en iyi başlangıç bu kitapla olur.

Neden mi?

Yazarın on sekiz öyküsünün, “resimli bir adam” üzerinden anlatıldığı bu kitapta haliyle öylesine çeşitli bir anlatım söz konusu ki, yazarın yalnız bir hikaye üzerinden neler anlatabileceğini görmenin ötesine geçiyorsunuz. Zamanda yolculuk gibi, geleceğin içinde geçen farklı zamanlar içine çıkılmış bir yolculuk hissi yaratan bu kitaplar, sınırsız bir dünya içinde yazarı tanıma şansınızı daha da artırıyor. En azından benim için böyleydi.

Vücudundaki resimlerin hikayeler anlattığı bu adamla karşılaşan kahramanımızın uykusuna yatmadan önce gözlerini dikip izlediği hareketler aslında bize bu on sekiz öyküyü sunuyor. Ancak öykülerinde devamında buna dair bir gelişme yok, yalnızca son sayfada yeniden izleyici kahramanımıza dönüyoruz ve hikaye bir süprizle sona eriyor.

Her bir öyküden bahsetmek gibi ne bir amacım ne de bir isteğim var ancak hikayeler genelinde değinmek istediğim, hikayelerin genelinde öne çıkan “geleceğin korkunçluğu ve umutsuzluğu”. Bariz bir karanlığın hüküm süreceğini düşündüren gelecek ve geleceğin teknolojisinin getirisi, insanlık için iyi olduğu beklenilen gelişmelerin aslında hayatları nasıl felakete sürükleyebilecek güçte olduğuna değiniyor. Uzayın derinliklerinde bir yolculuğun mümkün olması ancak bu yolculuğun bir felakete dönüşebilmesi gibi. Ya da bir oyun odası için neler yapabileceğini hayal bile edemeyeceğimiz çocukların gelecekte bizleri beklemesi gibi. Gelecek, karanlık ve bilinmezlik içinde bizi beklerken, Bradbury’nin kaleminden aslında tamamen ürkütücü bir imaja da bürünebiliyor. Yağmurun asla dinmediği bir gezegende hayatta kalma çabasıyla dolu, ancak umutsuzluğun kollarına her bir adımda daha da düşen ve bundan kurtulmak için en kestirme yolu seçebilecek kadar bıkmış olan karakterlerin içinde olduğu durumu siz de o kadar derin hissediyorsunuz ki mesela, kuru ve üzeri kapalı bir yerde olduğunuz için kendinizi birden, sırf bu yüzden şanslı sayabiliyorsunuz. Belki de, zaten bu şanstır ve Bradbury içinde olduğumuz durumun aslında sabit ve beklenebilir şeylerle dolu olmasının gelecek ve getirilerinden daha sakin ve daha sevilesi olmasını anlatmak istiyor da olabilir. O da artık okuyucunun nasıl anlamak istediğine kalmış sanırım.

Bunun yanında umut veren hikayeler de yok değil. Özellikle de din üzerinden bir anlatıma gittiği Ateş Balonları’nda olduğu gibi geleceğin umut verici gelişmelerinin din üzerinden, misyonerlik üzerinden anlattığını düşünüyorum. Bu arada din konusu açılmışken, bana kitabın geneli Bradbury’nin dinle olan ilişkisine dair genel bir tablo çizdi. Hatta internette biraz araştırdım ancak henüz aradığım net bilgiyi henüz bulamadım.

Irkçılık, din, ölüm, robotlar, makineleşen insanlık, uzayda yolculuk gibi çeşitli konuları işlediği her bir öyküyü okumak büyük keyifti. Özellikle aklıma Fahrenheit 451’i getiren ve kitapları yasaklanan büyük yazarların başka bir “şekilde” ve “yerde” yaşadığı hikayede Dickens’ı, Poe’yu görmek ilginçti. Sanırım bu da bir çeşit selam göndermeydi.


Belki bir gün biz de satır aralarında Bradbury’ye selam gönderebileceğimiz şeyler yazazabiliriz.

Hiç yorum yok: