31 Ağustos 2014 Pazar

Karin Tidbeck "Zeplin"

Sonunda Zeplin'i okudum!

Kitabı çıktığı zamandan beri okumak istiyordum ama ancak bugün okuyabildim. Hemen de okunuyor Karin Tidbeck'in kaleminden çıkan öyküler.

Kitabın arka kapağında Zeplin'e dair, blog'u takip edenlerin ya da Twitter'da beni takip edenlerin (@KarelerVeSayfalar) dikkatini çekebileceği üzere tam anlamıyla "hayranı" olduğum China Mieville'in şöyle bir sözü yer alıyor: "Sade ve canlı, temkinli ve tuhaf... İmkansızlıkların harmonisiyle Tidebeck, esaslı bir ses."

Şahsen, China Mieville dünya üzerindeki varlığımdan haberdar olsa bile sevinçten bayılabilecek bir yapıdayım; bir de yazdığım bir öyküye ya da bir kitaba böyle bir yorum yaptığını düşünüyorum da... Karin Tidbeck; mutsuz olmak için artık bir sebebin yok.

Lafı daha fazla China Mieville üzerinden uzatmayacağım zira konu Mieville övmeye doğru hızla ilerleyebilir. Hemen Zeplin'deki "garip" öykülerin çekiciliğine dair yazmak istediklerime yer vereyim.

İlk öykü "Beatrice" ile beraber, okumaya başladığınız anda elinizde tuttuğunuz kitabın sıradanlıktan nasıl sıyrılmış olduğunu anlamanız için yeteri kadar ipucu elinize geçiyor. Küçük bir ipucu; bir zepline aşık olan bir adam ve bir buhar makinesine aşık olan bir kadın karşımıza çıkıyor.

Sırayla tüm öykülerden bahsetmek gibi bir niyetim yok. Hediye paketini açmanızdan önce içinden çıkacak hediyenizin ne olduğunu öğrenmeyi pek de tercih etmezsiniz sanırım.

Karin Tidbeck'in öykülerinde İskandinav mitolojisi bariz biçimde kendisini gösteriyor. Hatta bir öykünün neredeyse tamamının aslında İskandinav mitolojisinden bir karakter üzerinden şekillendiğini bile söyleyebilirim. Haricinde, yazarın kitabın sonunda yer alan kısımda değindiği üzere bir çok öyküde küçük küçük, karşımıza bu zengin coğrafyanın kültüründen parçalar çıkıyor.

Zeplin, tuhaflığın cazibesini içinde barındıran bir roman. "Garip" diyorum ya, gerçekten garip. Karakterlerin ruh hali bazen o denli "garip" ki, deliliğin sınırı, kuzey ülkelerine has coğrafyanın ve insanların karakteristiği ve öykülerin bizzat hammaddesi olan kurgu o denli gerçekçi biçimde yoğruluyor ki, karşımıza çıkan anlatının bizdeki etkisi karışık da olsa bir çok güçlü duygu yaratmak oluyor. Nasıl mı? Mesela kitabı okuduğum süre içinde kesinlikle soğuğu hissettim. Ayrıca hüzün, keder, yalnızlık, karanlık, korku, umutsuzluk... Karin Tidbeck, Zeplin'de "garip" öyküler anlatıyor ancak hepsinin ortak noktasında, sanırım İskandinavya'nın karanlığı var.

Bunu İskandinav black metal gruplarında da her zaman hissedebilirsiniz; kendi havaları yaptıkları her işe yansıyor ve karanlığın baskın çıktığı bu diyarın insanların elinden çıkma sanat yapıtları kesinlikle dünyanın geri kalanına fark atacak bir çok noktayla öne çıkıyor.

Bugün pazar. Hava en azından İstanbul'un bulunduğum noktasında güzel. Fazla sıcak da değil. Çıkıp bir kitapçıya gidin. Gelirken de evinizde yoksa kahve alın. Sonra mümkünse İskandinav klasik müzik bestecilerinden bir şeyler açın; yaylıların ağırlıklı olduğu bir şeyler ama. Sonra da son adıma geçin; Karin Tidbeck'le tanışma ritüelinizi tamamlamak üzere, Zeplin'i okumaya başlayın. 

Hiç yorum yok: