1 Eylül 2014 Pazartesi

Andrej Nikolaidis "Kıyamet"

"Hepimiz annelerimizle babalarımızın üreme güdüsüne karşı koyamamalarının kurbanıyız. Doğanın faşizmine maruz kalmışız hepimiz."

Andrej Nikolaidis'in kaleminden çıkma "Kıyamet"e başlarken önce kitabın en son sayfalarına bakın; orada bir müzik listesi göreceksiniz. "Kıyamet İçin Fon Müziği" başlığı altında sıralanan ve The Clash ve Sex Pistols gibi resmen çocuk yaşta elime gitarı almama sebep olan grupları görerek beni sevindiren bir liste var orada. İşte o listeye içiniz rahat bir şekilde kendinizi emanet edin. İlk şarkıyla, ilk sayfayı açın ve okumaya başlayın.

Emrivaki gibi mi oldu? Sadece bir öneriydi.

Ulcinj'de bir yaz günü başlıyor hikayemiz. Adriyatik kıyısında, sakin bir yer. Ancak bir yaz günü kar yağmaya başladığında, plajda güneşlenen insanlar birden lapa lapa karın altında kalmaya başladığında; insanlar ve hayvanlar gittikçe garipleşmeye başladığında görüyoruz ki... Bu işte bir iş var.

İşlenen bir cinayetin ardındaki gizemi çözmekle görevlendirilen, viskiye pek düşkün özel dedektif cinayetin arkasındaki gizemi aralamaya çalışırken, kitabın farklı bölümlerinde farklı anlatıcılar aracılığıyla başka bir hikaye daha devam etmektedir. Cinayetle bağlantısını anlamak için sabırlı olmanız gereken bu bölümlerin anlatıcısının kimliği ise Kıyamet'in sonunda size küçük bir sürpriz olacak muhtemelen.

Farklı anlatıcıların ağzından, geçmişte aşananlara dair olan kısımlarda okurun karşısına küçük küçük farklı öyküler çıkıyor aslında. Bu da, ana karakterler haricinde hikayeye zenginlik katan detaylardan elbette.

Peki...

Kıyamet nasıl gelecektir? Kıyamet nedir?

İnsanların kendisini kaybetmesi mi? "Günah"ların içinde yuvarlanması mı? Yoksa "günah"larını örtbas etmesi ve sonunda tüm gerçeklerin günışığına çıkması mı?

Şehrin üzerindeki gerginlik, cinayetin arkasındaki gizem ve Sabetay Sevi'ye dek uzanan gizemli bir hikayenin devamı, Adriyatik kıyısındaki bu şehrin insanları için kıyameti getirmektedir.

Kitabın altını çizdiğim o kadar çok satırı oldu ki... Genelde bunu yapmam. Fakat "Kıyamet" unutmak istemediğim bir çok cümlenin sahibi. Özellikle altını çizdiğim cümlelere tekrar baktığımda, insanın üreme içgüdüsünün bencilliğine dair bir ortak noktaları olduğuna kanaat getirdim. Bu da kitapla aslında oldukça ilgili; kitabın sonunda anlaşılacak ve açığa kavuşacak bir sırla da alakalı aslında. Üreme konusundaki bu satırları özellikle çizmemi de satırların sahibi karakter ya da karakterlerle bu konuda benzer düşüncelere sahip olduğumuzdan sanırım.

Kitabı çok ilginç buldum. Bir kaç saat içinde bitirebileceğiniz bir kitap, 124 sayfa. Ancak sayfa sayısından ziyade, hikayenin cazibesi, okurda yarattığı "bu işin sonu nereye varacak?" ilgisi ve tipik bir polisiye gibi başlayan ancak ilerleyişinde kesinlikle bu yoldan fazlasıyla ayrılan yapısıyla içindeki polisiye unsurlar da bu hızlı ve akıcı okumada etkili olan şeylerden bazıları.  

Hiç yorum yok: