O kadar uzun
zamandır klasik eserlerden birini okumamıştım ki... Aradan geçene zamanı buraya
yazmaya utanıyorum.
İthaki
Yayınları'nın bence çok güzel kapak tasarımlarıyla yayınlamaya başladığı ve
yayınlamaya devam edeceği "Dünya Klasikleri" serisinden Lev
Tolstoy'un "Sergi Baba ve İki Hafif Süvari" adlı eseri sayesinde bu
uzun araya bir son vermiş oldum.
Tolstoy'un iki
farklı dönemini yansıtan ve yazılışları arasında uzun bir zaman olan iki farklı
öykünün, "Sergi Baba" ve "İki Hafif Süvari"nin bir araya
geldiği bu kitap, birbirinden çok farklı iki eserin bir araya gelmesine artı
olarak, yazarın belki iki farklı yönünü (Ya da farklı yönlerinden ikisini)
okuyucuya sunması açısından da önemli.
İlk öykü,
"Sergi Baba" da acıyla son bulan bir aşk hikayesinin ardından manastıra
kapanan bir genç adamın, zaman içinde yaşadığı değişimin ve yolun sonunda
vardığı "durum" anlatılıyor. Dünyevi hazlardan (Ve özellikle bu
hazların birinden) uzak durmak adına çıktığı bu yolculukta, içinde hiçbir zaman
örtemediği ve dindiremediği bir takım isteklerinin yarattığı vicdan azabıyla
kendisini daha da derin kuyulara inmeye zorlayan Kasatski ile karşılaşıyoruz.
Çekildiği inziva sonrasında Sergi Baba olarak anılan karakterin zaviyede ve
inzivada geçirdiği yıllar ardından ve bu yıllara "rağmen" içinden
asla atamadığı duygularıyla olan mücadelesinde, yer yer yaşamakta olduğu
duygusal azabın fiziksel acılarla da beslediğine (!) tanık oluyoruz.
Kaçtıkça
kendisini kıskacına almak için uğraşana ve karakterin gözünde birer günahtan
ibaret olan bu duyguların törpülenmek bir yana, daha da sivrilerek bir anda
patlama noktasına ulaşarak Seri Baba'nın kendi elleriyle - zihniyle -
kararlarıyla kendi sonunu getirmeye ittiğini görüyoruz. Bunca çaba ve inancın,
daha fazla saklanamayacak ve örtülemeyecek duyguların altında nasıl ezildiğini
görüyoruz. Aradığı huzuru, mutluluğu ve
belki de yaşam amacını bulmaya yaklaşması ise, doğruluğuna yıllarca inandığı
yöntemi terk etmesi ve aksi bir biçimde, yıllar öncede kalmış bir dostu
ziyarete gitmesi ile bulabiliyor.
İkinci öykü,
"İki Hafif Süvari"de ise, ilk öyküden bir hayli farklı. Babasının
gençliği ve kendi gençliği arasındaki farkların, davranışları ve toplum
içindeki genel tavırlarıyla yargılanmasına/eleştirilmesine tanık olduğumuz bir
karakter üzerinden yılların yarattığı kuşak farklılıklarını ele alıyor yazar.
İnce düşünmenin, zarafetin, aşkın ve saygının zamanla nasıl bir değişime
uğradığını bazen yakınmaya yaklaşan ifadelerle farklı karakterler üzerinden
işliyor.
Beni en çok
etkileyen, ilk öykü oldu. Gerçekten çok beğendim.
Kitaptan
altını çizdiğim bir cümleyi de paylaşarak yazıyı bitireyim.
"Evet, insani şöhret için yaşayan benim gibiler için Tanrı
yok."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder