2 Eylül 2014 Salı

Lydia Millet "Çaresizlik Kuyusu"

Lydia Millet'le tanışmam "Benim Mutlu Hayatım" adlı kitabıyla oldu (Kitap hakkındaki yazımı blog'da bulabilirsiniz). Ağlamadan okumanın mümkün olamayacağı bazı kitaplar vardır ya, işte içinde "mutlu" kelimesi geçmesine rağmen her bir sayfasında kalbimde bir şeyleri sızlattığı için, arada bir gözlerimden akan yaşlarla beraber okumuştum kitabı.

Lydia Millet'in gerçekten suratınız - kalbinize - beyninize (Bence "insan oluşa" da diyebiliriz ayrıca) çarpan bir tarzı var. "Çaresizlik Kuyusu"nu okuduğumda da bu çarpma etkisini hissetmemem mümkün değildi.

Mutsuzluğu, kederi, karanlığı, acıyı, yalnızlığı, umutsuzluğu nasıl tanımlarsınız?

Ya da bu duyguları hangi zamanlarda hissedersiniz, hangi durumlarda?

Bence bunlar aslında belirli zamanlarda alevlenen, aslında siz şu yazıyı okurken ya da ben bu satırları yazarken kalbimizi kemirmeye devam eden, hep bizimle olan duygular. Bazen kendilerini belli edip kasıp kavuruyorlar, bazen de hafif geri planda kalıyorlar. Hep oradalar. Yaşınız, işiniz, yeriniz, eşiniz, dostunuz, deriniz ya da dertsizliğiniz ne olursa olsun onlar içinizde. Bunlar da işte ortak nokta. Bağlayıcı unsur. Bence sevinçlerimizden ya da mutluluklarımızdan çok kederimiz, acımız, huzursuzluğumuz, dertlerimiz bizi yakınlaştırıyor. Mesela, bu yüzden ağlamak gülmeye nazaran daha kolay geliyor bazen. Gülmeyi unuttuysanız, ağlamayı da unuttuysanız, ne demek istediğimi anlayabilirsiniz.

Çaresizlik Kuysu'ndaki öykülerin tamamında karşımıza karakterlerimizle beraber bir çok farklı hayvanı çıkarıyor. Karakterler arasında Madonna, Thomas Edison, Nikola Tesla ve Noam Chomsky gibi (Benim ilk aklıma gelenler) aşina olduğumuz isimler var. Ancak aşina olmadığımız yönleriyle hikayelerin içindeler. Beklenmedik yönleriyle; hayvanlara olan duyguları ya da hayvanlarla olan dostlukları, ilişkileriyle.

Her bir öyküde yalın, sade bir anlatımla, gündelik hayattan ufacık bir anı dahi anlatsa, başta bahsettiğim çarpma etkisi var ya , işte onunla karşılaştım. Sürekli bir keder içine giriyordum. Lydia Millet'in yarattığı bu etki bence bir yazar için muazzam bir şey olmalı. Yarattığı hava, karanlık. Fakat karanlık diyince (Daha önce yazarı okumadıysanız diye belirtmek istiyorum) kesinlikle gotik bir hava gelmesin aklınıza. Öyle bir karanlık ki, iki yaşında bir çocuğun iç çekmesi gibi. Çok yalın, çok kendi halinde, çok olağan ama bir yandan da sizi kendisine çeker bir kederi sunuyor Lydia Millet.

Üzüntüyü kağıda dökmenin başarısı, lafı dolandırmadan anlatmanın başarısı.

Çaresizlik Kuyusu'ndan derinlere doğru bakın. 

Hiç yorum yok: