8 Eylül 2014 Pazartesi

Arne Dahl "Kötü Kan"

POLİSİYEDE İSKANDİNAV HAVASI

Polisiye, tutkunu olduğum ilk türlerden birisidir. Agatha Christie ile başlayan ilgim, gittikçe yazara karşı bir saplantıya dönüşmesine rağmen türün çeşitliliği sayesinde ilgim daha sonralarında tanıştığım İskandinav kalemlerden çıkma, usta işi polisiyeler sayesinde gittikçe güçlendi. Özellikle son yıllarda ülkemizde gittikçe çevirileri artan ve piyasaya çıkan İskandinav polisiyesi hem bölgeye karşı olan ilgimi hem de polisiye sevgimi artırdı. Henning Mankell gibi bir efsanenin ardından tanıştığım Jo Nesbo, Camilla Lackberg, Karin Fossum ve polisiyenin genel akışından biraz daha ayrıldığını düşündüğüm Karin Alvtegen aklıma gelen ilk isimler. Her birinin farklı bir tarzı olduğunu, aksiyon derecelerinin değişken olduğunu fakat hepsinin de benim fikrime göre iyi yazarlar olduğunu belirtip, bu saydığım yazarların hepsini de aslında İskandinav polisiyesi ile tanışmak isteyenlere gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.

İskandinav ülkelerinin ikliminden beslenen toplumu, farklı sosyal hayatları ve verdikleri (Doğal olarak) farklı tepkileri bu bölgeden çıkan romanlara ayrı bir hava katıyor. Özellikle dikkatimi çeken bir nokta ise bu romanlarda, İskandinav toplumlarının güvenli, tehlikeden uzak, sakin, telaşsız ve düzenli yapısını mahveden, çığrından çıkan ve büyük tehlike barındıran, inanamadıkları bir tehdit yaratan cinayetlerin sıklığı. Bölgenin mutlu, kişi başına geliri hayli yüksek olan, eğitim sorunu olmayan insanlarının karşılarına çıkan amansız sorunlar ve katliamlar ile romanlarda ne denli gerildikleri sıklıkla işlenen bir tema. Bölgede intihar oranının yüksek olmasına rağmen cinayetin yarattığı geniş çapta dehşet, ölümün nereden ve nasıl geldiğine dair sorgulamaları da beraberinde getiriyor. Alışılagelen bir uyum ve düzen içinde, güvenli ülkelerinde yaşayan bu insanların kendi ellerinden olmayan bir ölüm karşısında düştükleri çıkmaz ve karanlık, soğuk iklimin bu sakin insanları için büyük bir dehşet kaynağı oluyor.

Oysa, olayların - örneğin - Amerika'da geçtiğini düşünün. Kaosun, dünyanın dört bir yanından gelen insanların bir arada olduğu Amerika'yı. En basitinde Amerika'daki güvende hissetme durumu ile İskandinav ülkelerindeki güvenli hissetme, güvende olma durumu ile arasında devasa farklar olduğunu göreceksiniz. Amerika'nın karmaşası ve tekinsizliği karşısında insanların dehşete düşmeleri daha zor iken, bahsettiğimiz bölgede bu tamamen farklılaşıyor. Dev Amerika'da suç hayli yaygın; zor şartlarda yaşam mücadelesi veren çok fazla insan var ve bir cinayetin yarattığı tekinsizlik hali daha kolay kabul görüyor. Bu da kitaplara, filmlere ve dizilere de böyle yansıyor. Ancak konu mesela bir İsveç, Norveç gibi dünyanın demokrasileriyle, ifade özgürlükleriyle, yüksek yaşam kalitesiyle, eşitlikçi yönetimleriyle - neredeyse mükemmel olan- örnek ülkelerinde olduğunda en ufak bir tehlike unsuru büyük korku ve dehşet yaratabiliyor. Çünkü özellikle iklimin getirdiği depresyona bağlı intiharların sık yaşandığı bu coğrafyada yok denecek kadar az olan suç, eyleme geçirildiği anda toplumsal bir şok yaratabiliyor.

KÖTÜ KAN DURMAZ YERİNDE

"Ölümün Sesi" adlı romanıyla Türk okuyucular ile geçtiğimiz yıllarda buluşan Arne Dahl, bir kaç ay önce "Kötü Kan" adlı kitabı ile yeniden karşımızda. Intercrime serisinin ikinci kitabı olan bu romanda tekinsiz Amerika'dan İsveç'e gelen bir seri katilin peşine takılan kahramanlarımız ile karşılaşıyoruz. Ciddi bir tehdit olan bu katilin, Kentucky Katili'nin İsveç'te cinayetlerine devam etmesini okurken, bir yandan da gittikçe Amerikan tehdidine maruz kalan İsveç'in siyasi ve toplumsal yapısındaki değişmelere tanık oluyoruz.

Vietnam'a dek uzanan hikayesi ile dünyada dengelerin ne kadar hassas bir iplik üzerinde tutturulmaya çalıştığını vurgulayan Kötü Kan'da, sakin görünen İsveç'in maruz kaldığı tehditleri de hikayenin sonlarına doğru daha net görmeye başlıyoruz. Uluslararası ticari ve siyasi temellerde şekillenen ilişkilerin korunması ve geliştirilmesinin ardında yatan ince detaylarla okuyucunun merak duygusunu daima ayakta tutan romanda aynı zamanda adım adım güçlenen, polisiye yaklaştığı ölçüde bir anlamda uzaklaşan seri katilin peşinde sayfalar boyunca süren kovalamacaya takılıyoruz. İntikam duygusunun, geçmişin asla ölmeyeceğinin, yaşanan tüm acıların patlak vereceği bir nokta olacağının vurgusunu yapan yazar, bir seri katil üzerinden dünya tarihinin acımasız gerçeklerine de değiniyor.

Arne Dahl'ın anlatımı oldukça akıcı, çevirinin güzelliğiyle beraber daha da sürükleyici bir hal alıyor Kötü Kan. Dünyadaki dengelerin ne kadar acımasızca ve tehditlerle dolu bir halde ayakta durmaya çalıştığını, Amerika'nın dünya için nasıl büyük bir tehdit olduğunu (Aynı zamanda ellerindeki her türlü güce de dikkat çekerek) anlatan Kötü Kan, sürükleyici bir polisiye olmasının ötesinde barındırdığı tüm detaylarla okunmayı kesinlikle hak ediyor.

Hiç yorum yok: