23 Nisan 2015 Perşembe

Yvonne Sherratt "Hitler'in Filozofları"

Bazen üzerine çok şey söylenebilecek kitaplar vardır; tarihten bazı kişiler ya da olaylarla ya da geçmişte kalan herhangi bir şey ile kendi hayatımızdan paralellikler kurabileceğimiz şeyler vardır.

Severek okuduğum, Yvonne Sherratt'ın kaleme aldığı Hitler'in Filozofları kitabı hakkında yazılacak, söylenecek çok şey var. Ben sadece, kısaca kitaptan bahsetmeyi seçiyorum.

Daha önce farklı yazılarda birkaç kere değindiğim üzere Nazizm, II. Dünya Savaşı ilgimi çeken konulardan. Özellikle eskiden, daha çok bu konular üzerine okurdum. Maalesef ülkemizde bu konulara ilgim var, dediğinizde, üzerine bir de black metal gibi duyanın kürekle kovalamak isteyeceği bir tür dinlediğiniz biliniyorsa siz de hemen "Nazi özentisi" damgasını yersiniz; Nietzsche'den başka filozof bilmeyen (açıp okumadan hayran olurlar; Böyle Buyurdu Zerdüşt'ün ucuz bir baskısı, sayfaları açılmadan onlarla durur), klasik müzik ve Wagner'e dair tek bir şey dinlemeden "en sevdiği besteci Wagner" olan cahil sürüsüne itelenirsiniz zihinlerde. Ki böyle değildir; en azından benim için. Nazizm ve temellerinde payı olan her şey gördüğüm en rezil düşünceler arasındadır.

Hitler'in Filozofları adlı kitapta, Hitler'in kendisini "kral - filozof" ilan etmesi yolunda, kendi sapkın düşüncelerine alet ettiği, bu sapkın düşünceleri dayanaksız temelleri oluşturulurken kendi isimlerinin geçtiğini duysa felsefe yaptıklarına bin pişman olacak ünlü, özellikle Alman filozofları ve Hitler'in yükseliş dönemi itibariyle göz göre göre Nazizm savunan filozofların hikayelerini okuyoruz. Bir de, elbette, Yahudi oldukları ya da Yahudilik ile en ufak bir bağları oldukları gerekçesiyle dahi hayatları cehenneme çevrilen akademisyenleri, insanları görüyoruz.

Cahilliğinin farkında olan ve ezik ruhunun acısını bilim insanlarından, akademisyenlerden çıkarmaya hevesli olan, kendi yetersiz eğitimini gözünü diktiği üniversitelerin kürsülerini Yahudi düşmanı olanlara sunarak, Yahudi bilim insanlarının önce kariyerlerine, sonra da canlarına son vererek dindirmeye (!) çalışan cani Hitler'i görüyoruz. Hapishane zamanlarında yaptığı yetersiz okumalar ve cımbızla seçip kullanmak üzere bir kenara not aldığı belli düşünceler ışığında ne Alman tarihi, ne de felsefe üzerine bir bilgi birikimi olmayan bu insan ve peşinden sürüklenen milyonların, felsefe bilimini nasıl Nazi ideolojisini yaratmak ve eğitim kurumlarına bu düşünceleri yerleştirerek geleceği, gençleri zehirlemeye çalıştığını okuyoruz.

Martin Heidegger gibi okumayı, okumaya çalışmayı ve anlamak için çaba harcamayı pek sevdiğim düşünürlerin böyle bir saçmalığa kendilerini atarcasına alet olmalarını görmek, içimi elbette her zaman sızlatmıştır. Sherratt'ın kitabında ise daha detaylı bilgiler mevcut; mesela Heidegger'ın sırtından bıçakladığı akademisyenler, Hitler'e yaranmak için sahte suçlamalarla hayatlarını kaydırdığı akademisyenler, hocasına olan saygısızlığı ve vefasızlığı...

Marksizm denince akla gelen isimlerden olan Walter Benjamin'in bence, kitaba rağmen en azından benim için hala net bir açıklamaya kavuşmamış olan, ülkesinden uzak son bulan yaşamı, toplumbilimin ünlü isimlerinden Theodor Adorno'nun Nazizm'den uzağa kaçışı, sürgünü...

Kitabı keşke çok kişi okusa; adı geçen felsefecileri merak etse ve ardından, hala, nasıl oluyor da bazı delice fikirler nasıl kendilerine alkışçı ve köle buluyor, sorgulasalar. 

Hiç yorum yok: