Böyle
söyleyince elbette kimse inanmıyor ancak (ben farklıyım ya da özelim demek için
demiyorum, hiç kimse özel ya da farklı değil çünkü) 11 - 12 yaşında sosyoloji
okumaya karar verdiğimde (ve sosyoloji okuyup reklam yazarlığı yapmaya karar
verdiğim aynı dönemde) annemin bana önerdiği birkaç kitaptan biriydi Friedrich
Engels'in genelde adı geçtiğinde illa ki anılan eseri Ailenin, Özel Mülkiyetin
ve Devletin Kökeni. (Sonucu merak eden varsa; reklam okuyup, reklam yazarlığı
yaptım ve şimdi de tahmin edin ne üzerine çalışmaya çalışıyorum =) )
Antropolog
Lewis Henry Morgan'ın Eski Toplum adlı eserinden yola çıkarak incelemesine
başlayan Engels'in, toplum yapısını insanlığın ilk dönemlerinden itibaren
gelişim ve değişimlerini aktardığı bu kitapta, toplumsal cinsiyet rollerinin
geçirdiği değişim ve bu değişimdeki etkenlerin geçirdikleri aşamalar
anlatılıyor. Ana soylu bir sistemin insanlık tarihinin başından beri var olduğunu
vurgulayan yazar, üretim ilişkilerindeki değişimlerin toplum yapısında
yarattığı köklü ve kadın için olumsuzluklar yaratan etkileri irdeliyor. Üretim
sürecinde meydana gelen değişikliklerin evlilik, akrabalık üzerindeki etkisi ve
sonucunda toplumsal cinsiyet rollerinin günümüzdeki (yazarın eseri yazdığı
dönemdeki, demek daha doğru olur - ve aslında hala süregelen) durumu nasıl
ortaya çıkardığını anlatıyor.
Morgan'ın
araştırmalarını baz alarak kaleme aldığı uygarlık aşamaları ve bu aşamalar
içindeki aile - akrabalık - üretim -
toplum yapısını aktarıyor Engels. İnsanın varlığını diğer canlılardan ayıran
unsurun insanın ihtiyaçlarını üretebilen ve bu üretim üzerinde egemenlik
kurabilen tek canlı olduğu gerçeğine değiniyor.
Yabanıllık,
barbarlık ve uygarlık aşamalarını insanın ihtiyaçlarını karşılama yöntemlerine
göre oluşturan Morgan'ın sınıflandırmasını aktaran Engels, zamanla doğa
karşısında hakimiyeti artan insanın hayatındaki büyük değişimleri, avcı -
toplayıcı günlerinden başlayarak sanayinin doğuşuna ve sonrasındaki etkilerine
dek okura aktarıyor.
Anaerkil ve
anasoylu aile yapısının ataerkil düzene geçişinin "sahip olma" ve
"üretim" üzerinden açıklayan yazar, özel mülkiyetin ortaya çıkışının
da bu basamaklar paralelinde belirginleşmesine değiniyor.
Devletin
oluşumu eski çağlarda öne çıkan medeniyetler/devletler üzerinden aktaran
metinde Engels, mülkiyet hakkıyla beraber beliren ve bunu yaratan değişen
üretim ilişkileri sonucunda kadının, sömüren ve sömürülenin oluşturulduğu düzen
içinde aşağı bir konuma itildiğini ve itildiği bu işçi sınıfı içinde de ayrıca
haksızlıklara maruz kaldığını belirtiyor. Üretimin tamamen erkek için ve erkek
önderliğinde yapılması ve mülkiyet hakkının erkek egemenliğine geçmesi
sonucunda, toplumsal işbölümünün de ortaya çıkması ile beraber toplumun geldiği
noktayı "sömürenler" ve "sömürülenler" sınıfı olarak
açıklıyor.
Kadının ev
içine hapsi ve kamusal alandan itilmesinin de hız kazandığı bu sınıflaşma ardından,
aile ilişkilerinin tamamının da kökten değiştiğini göz ardı etmek elbette
mümkün olmuyor.
Kitap, adından
da açıkça anlaşıldığı üzere ailenin, özel mülkiyetin ve devletin oluşumunun
insanlık tarihi içinde izlediği yol ve yolu oluşturan her bir aşamanın insanlık
tarihi üzerinde yarattığı ve şu an çoğunlukla yarattığı zorluklarla anılan
durumların temelini attığını gözler önüne seriyor.
Bu kitabı
ara ara çıkarır okurum yıllardır, blog'da yazısının olmadığını fark edince
eklemek istedim. Benim kısacak özetimden daha fazlası, hala okumayanlar için
bence, cidden en önemli kitaplardan biri olan Engels'in eserinde sizleri
bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder