20 Mayıs 2015 Çarşamba

Yuri Davidov "Özgürlük ve Yabancılaşma"

Özgürlük kelimesi sürekli, her yerde. Bireysel ya da toplumsal, evrensel bir çok konu hakkındaki yorumlarda, vaatlerde, yakınmalarda, isteklerde özgürlük kelimesi bir şekilde cümleye dahil oluyor. Kelime anlamı olarak üç aşağı beş yukarı muhtemelen çoğu insanın aklına bir tanım geliyordur; özgürlük nedir, sorusunun karşılığı bir cümle içinde akıllarında yer alıyordur.

İşte "Özgürlük ve Yabancılaşma", bir yandan adı geçen bu iki kavramı daha yakından incelemeye, bir yandan da farkında olmadığımız bu iki gerçekliğin hayatlarımızda nasıl ve neden yer aldığını öğrenmeye davet ediyor bizleri.

Hegel üzerine uzmanlaşmış olan, 1929 Ukrayna doğumlu felsefeci Yuri Davidov, özgürlük ve yabancılaşma kavramlarını ayrı ayrı ve birbirleriyle ilintili olarak incelerken, bir yandan da her iki durumun ortaya çıkışını da inceliyor.

Sınırları konusundaki çelişkilere değinerek özgürlük kavramını ele alan Davidov kendi ifadesi ile soyut "nereden özgürlük" sorununun "neye özgürlük" sorununa nasıl dönüştüğünü irdeliyor. İnsan doğasının, insan varoluşunun özgürlüğün sınırları ile olan ilişkisini de bunun ardından, insan özünün zorunluluklarına bağlıyor. İnsanın doğa ile olan mücadelesi ve elbette üretimin bireysel ve toplumsal -evrensel- yönü ile olan ilişkisinin özgürlük kavramından bağımsız incelemeyeceğinin vurgusunu yapan yazar, bireyin doğasına uygun yaratıcı gelişiminin özgürlüğün gelişimiyle paralel ilerleyecek bir süreç olduğunu vurguluyor.

Özgürlüğün idealize edilmiş, zorunluluktan ayrıştırılmış ve bu yüzden soyut kılınmış halinin karşısında somut ve pozitif olarak boyunduruk altına alınmış halini koyan Davidov, Marx ve Engels'in vurguladığı üzer tarihsel süreçte insanın neden ve sonuç olduğunu ve bu süreç içinde kendisini ve toplumu var edebilecek yegane güç olduğunun altını çiziyor. Yani, doğa karşısında yaratıcı özellikleriyle üstülük kurabilen insan, kendi varlığının maddesel ilerleyişini aslında bir çeşit zorunluluktan doğan kölelik ile yaratmaktadır. Ancak bu kölelik ifadesinin varlığına rağmen, insanın doğasıyla (yabacılaşmamış içimde) ilerleyişi de onu özgürlüğe götürecek yoldur.

İnsanın yiyecek üretimine başlaması ile "diğerlerinden" ayrılması sonucunda tahmin edersiniz ki toplum içindeki işbölümünün ortaya çıkması da özgürlük ve yabancılaşma kavramlarının arasındaki ilişkiyi daha sık karşımıza çıkarak bir dönemi başlatmasına değiniyor Davidov. İlkel toplumun kooperatife yani üretici güce dönüşmesinin arından, toplum içindeki bireylerin kendi ilerleyişlerini toplumsal ilerleyiş içinde gerçekleştirecekleri dönem de gelmiş oluyor: Tek tek değil, birlikte hareket ederek "özgürlüğe" doğru yol alan insanın bu şekilde madde-üretici halini, ilk karakteristiğini kazanmış olarak karşımıza çıkışmış olduğunu da ekliyor.

Çalışmanın varlığını insanlığın tamamının özgürlüğü için tek ve en önemli yol olarak gören Davidov (Marx'ın da ilgili fikirlerini düşünebilirsiniz burada aslında), insanın doğa karşısındaki mücadelesinde bir yandan doğasını değiştirirken bir yandan da kendisini değiştirmeye başlamış olmasını da belirtiyor.

Marksist teoride doğa ile el ele vermiş insanın yükselişi olarak görebileceğimiz bu durum, üretim ilişkilerinin olması gereken halinden uzaklaşma sonunda yabancılaşmayı karşımıza çıkarıyor aslında. Önceliği her daim insan olan Marksist teoride, insanın (bireyin) üzerinde "türün" sorumluluğunun da olduğunu hatırlarsak, evrenselliğe giden yolun ilk adımı olan bu "türünün ve kendinin bilincinde olma" durumu, tür içinde ve tür için doğa ile el ele çalışmanın neden yabancılaşmadan uzak ve ancak özgürlüğe yakın bir yol olarak gösterildiğini de anlayabiliriz.

İnsanın önce emeğine, sonra kendisine - türüne yabancılaşmasını, üretim sürecindeki amaç ve araçların işleyişindeki bozulmalara bağlayan Davidov, Marx'tan sıklıkla yaptığı alıntılarla yabancılaşmaya etki eden sebepleri, sanayileşmeye varana dek ilk üretim faaliyetlerinden itibaren irdeliyor.

Yabancılaşma kavramıyla tanışmak ve özgürlük üzerine düşünmek için atlanmaması gereken eserlerden biri.

Hiç yorum yok: