25 Mayıs 2015 Pazartesi

Anne Phillips "Demokrasinin Cinsiyeti"

Biliyorsunuz, seçimlere çok az bir zaman kaldı. Aday listeleri belirlendikten sonra memnuniyetsizlikler ya da hoşnutluklar doğdu. Elbette benim de bir siyasi görüşüm, oy vereceğim bir parti var fakat (herhangi bir partiyi ima etmiyorum) aday listelerinde "kadın aday" sayısı verme durumu, sanki erkekler "lütfetmiş de kadınların siyaset yapmalarına olanak vermiş" gibi sunulmuyor mu? 

Listeler açıklanırken ya da hazırlanırken sürekli erkek egemen siyasetin içinde kadınlara "yüzde bilmem kaç kadın" kontenjanı açmakla iş biter mi sizce? Seçme ve seçilme, eşit olarak tüm vatandaşlarımıza verilen bir hak ancak kadın ve erkeğin seçilme hakkının pratikteki durumu hakkında düşünmeden geçemiyorum. 

Toplumsal cinsiyet rollerinin bireyler üzerine yüklediği, kamusal hariç özel alanda özellikle kendisini gösteren, açıkça ifade etmek gerekirse hanedeki iş yükünün kadın üzerinde daha fazla toplandığını vs. düşünürsek; işten çıkar çıkmaz koştura koştura eve gelip de okuldan gelen çocuğuna, işten gelen kocasına yemek hazırlamak için çırpınan kadın hangi ara ne yapsın? gibi... Aslında şu yazdığım, çoğunluğun aşina olduğu tablonun bile daha insani kalabileceği ne çileler çekiyor insanlar....

Siyaset ve toplumsal cinsiyet teorisi profesörü olan Anne Phillips "Demokrasinin Cinsiyeti" adlı kitabında her bir kurum ve topluluğuna sinmiş bulunan ataerkil düzenin siyaset içinde kadınları nasıl görmezden geldiğini, bu duruma karşı kadın çalışmalarının getirdiği eleştiriler ve öneriler eşliğinde irdeliyor.

Feminizm ve demokrasinin çatışan noktalarıyla beraber aynı çizgiye en çok yaklaştıkları farklı noktaları açıklayarak açılışını yaptığı metinde Phillips, politikanın ana sorununu her iki cinsiyeti de eşit olarak gözetmeden, erkek egemen ve erkek temelli bir biçimde oluşturmuş olması olarak açıklıyor ve sorunun çözümü için birinci adımı, "toplumsal cinsiyetin kör bir nokta olarak kalmadığı" yeni bir politika tanımı yapma gerekliliğini sunuyor. Bunu, politikaya sayıca daha fazla kadın dahil etmenin ötesinde bir adım olarak düşünmek burada önceliğimiz olmalı, ki yazar da buna değiniyor, zira en başta benim de belirttiğim gibi kadın sorunlarını erkekler - erkek odaklı politika çözemez belki ancak bunu yalnızca kadınlardan ibaret bir oluşumla da çözülemeyeceği muhakkak. Bir bilinç, farkındalık, gereklilik, sorumluluk... Her nasıl tanımlarsanız tanımlayın siyaseti erkek egemenliğinden ve kadını görmezden gelen bir halden çıkarmak için toplumun her kesimi el ele vermelidir.

Kadının özel alana ait, erkeğin kamusal alana ait olarak görünmesi, toplumsal cinsiyete dayalı mekansal ayrışmanın sorunun kökeninde yatan en etkili sebeplerden biri olduğu vurgusunu yazar kitaptaki her bölümde yapıyor.

Yazarın demokrasinin sorunları olarak tanımladığı noktalarda öne çıkan durumlardan biri de kadınların demokrasi içinde pasif kalmaya mahkum edilmesi ve bunun asında kamusal ve özel ayrımından da beslenen, kadın ve erkeği mekansal olarak ayıran ve buna da farklı yükümlülükler getiren -yine- ataerkil bakış açısı olarak karşımıza çıkıyor.

Farklı demokrasi modellerini kadın sorunları ile beraber ele alan yazar, liberal demokrasinin kamusal - özel ayrımına (politik olan ve toplumsal olan) dikkat çekiyor. Kitapta yazarın, farklı feministlerce tekrar tekrar vurgulandığı üzere liberalizmle ilgili ortaya koyduğu sorunlardan biri de liberalizmin erilliğinin her yana sinmiş olması. Katılımcı demokrasinin öne çıkan noktasının ise demokrasiye devlette verilen/devlete yüklenilen öneminin, toplumsal hayatın tamamında olması gerektiği vurgusu üzerinde topluyor.

Kadınların temsil haklarını kazanımları yolunda, kadın çalışmalarının belirmeye başladığı ilk dönemlerden başlayarak sürecin genelini, siyasi sistemler içindeki durumları ile beraber incelemeye devam eden yazar, farklı coğrafyalardaki kadın hareketlerinin başarılarına da sayısal veriler ile kitapta yer veriyor. Şaşırmayacağımız bir bilgi olarak İskandinav ülkelerinde kadınların temsil oranının yüksekliği dikkat çekiyor.

Demokratik eşitliği artırmak için yapılan girişimleri, bilinç yükseltmeden kadın toplantılarına, siyasi partiler içinde kadınların yer almalarına, toplumsal hayatın (kamusal ve özel ayrımına özellikle dikkat çekerek, bu soruna ısrarla değinerek) yeniden düzenlenmesi gereken hususlarına dek Anne Phillips, demokrasinin cinsiyetini göstererek, düşünmeye davet ediyor. 

3 yorum:

epichan dedi ki...

Merhaba
Kitabı bugün metis kitabın tanıtımında görüp sonra sizin blogda incelmesine rastlayınca çok iyi oldu. Merak etmiştim o an konusu nasıl diye. Verdiğiniz bilgiler kitap hakkında merakımı giderdi.

Kitapta Türkiye üzerine bir şeyler var mı? Yoksa Avrupa'ya bakarak mı değerlendirmesini yapıyor?

Kareler Ve Sayfalar dedi ki...

@epichan: Merhaba, hatırladığım kadarıyla Türkiye ile ilgili özel bir bölüm yok kitabın içinde.
Bir de "Feminist Tarih Yazımında Sınıf ve Cinsiyet" adlı kitap ile birlikte bu kitabı yakın zamanlarda okumanızı da tavsiye edebilirim konuya ilginiz varsa.
Teşekkür ederim.

epichan dedi ki...

@Karelervesayfalar
Türkiye deki kadınların tarih içindeki demokratik sisteme katılmaları ile alakalı birşeyler olsaydı listeme atabilirdim. Bizim ülkemizdeki başlangıcı ve sonunda geldiğimiz noktada ne kadar yol kat ettik tarihi olarak o ilgimi çekerdi.