Düşünce
alanında yirminci yüzyılın en büyük isimlerinden biri olan Jean-Paul Sartre,
Varoluşçuluk'ta 29 Ekim 1945'te Paris'te yer aldığı bir konferanstaki metni ile
karşımıza çıkıyor. Varoluşçuluğa yöneltilen eleştirilere karşı olarak fikirlerini
sunduğu bölümde varoluşçuların gerçeği inkar ettiği, kötümserliği benimsediği
gibi iddialara karşı çıkıyor.
Sartre'ın ifadesi ile "aylaklık ve rezalete
düşkün kimselerin" varoluşçuluğu anlamadan bu öğretiye sımsıkı
sarılmasının sert bir eleştirisinin de yer aldığı bölümde, varoluşçuluğun iki
türüne de değiniyor. Bu iki tür de karşımıza Hıristiyan varoluşçuluğu ve Tanrıtanımaz
varoluşçuluk olarak çıkıyor. Sartre kendisini tıpkı Heidegger gibi Tanrıtanımaz
olarak tanımlıyor ve öğretinin savunusunda bunu karşı tarafa da bu fikriyle
çelişmez biçimde sunuyor.
Varoluşun
özden önce geldiği iddiası üzerinde temellenen bu düşünce içinde doğa ve
insanın konumlandırılması da başlıca, hatta asıl sorun olarak akıllara
takılabiliyor. Sartre'ın konu hakkındaki açıklamasına kendi ifadesi ile şu
şekilde yer verebiliriz: "İlkin insan vardır; yani insan önce dünyaya
gelir, var olur, ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkarır."
İnsanın
eylemlerinin kendisini yaratmada belirleyici ve yegane unsur olduğu görüşünü
aktaran varoluşçulukta "insan kendisini yaratır", "insan
yaptıklarıdır" gibi ifadeler bu durumda tutarlı çıkarımlar oluyor.
Aynı
zamanda, Sartre ile birlikte sıkça anılan "bunaltı" kavramı da
açıklanıyor; bireyin bunaltısının kaynağı, tüm insanlığın bunaltısıdır. Bireyin
sorumluluğu yalnız kendi değil, diğerleridir de. Kendisini yaratırken
diğerlerinin sorumluluğu da üzerindedir. Buradan da şu sonuca doğru
gidebiliriz; bireyin eylemleri tüm insanlığın eylemidir. Aynı şekilde kişinin
başkalarının varlığını anlamadan kendi varlığını göremeyeceği de
vurgulanan bir diğer nokta.
Metinde ve
varoluşçulukta karşımıza çıkan "bırakılmışlık" da işte bu noktada,
bireyin kendisini gerçekleştirmesinde bir fırsat yaratıyor bu durumda. Heidegger'in "bırakışmışlık"
ifadesinin de varoluşçuluktaki tabanı, insanın hayatında bir şekilde kendisini
seçme özgürlüğüne sahip olması fikriyle bütünleşiyor. Burada tabi Tanrı
konusundaki düşünceler belirleyici öneme sahip oluyor.
Varoluşçuluğun
pasifliği yüceltmesine dair iddiaları da doğrudan eylemsizlik karşıtı oluşuna
vurgu yaparak aktaran Sartre, bir insanın kendini kahraman ya da korkak
yapmasının da yine insanın kendi elinde olduğunu söyleyerek, eylemsizliğe
teşvik edermiş gibi sunulan varoluşçuluğun savunusu yapıyor.
İyimser bir
öğreti oluşu metnin tamamında vurgulanan varoluşçuluk, kişiyi yaşatacak gücün
kişinin edimlerinden geldiğinin ve hareket gücü ve cesareti sağlayacak bir öğreti
olduğunun göstergesi olarak sunuluyor.
Kitapta
ayrıca Asım Bezirci'nin bilgilendirici bir önsözü, Jean-Paul Sartre ve P.
Naville "Tartışma" metni, Laffont Bompiani'nin "Varoluşçuluk Bir
İnsancıllıktır" metni, Gaetan Picon'dan "Jean Paul Sartre" yer
alıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder