1 Mayıs 2015 Cuma

Jean-Paul Sartre "Varoluşçuluk"

Düşünce alanında yirminci yüzyılın en büyük isimlerinden biri olan Jean-Paul Sartre, Varoluşçuluk'ta 29 Ekim 1945'te Paris'te yer aldığı bir konferanstaki metni ile karşımıza çıkıyor. Varoluşçuluğa yöneltilen eleştirilere karşı olarak fikirlerini sunduğu bölümde varoluşçuların gerçeği inkar ettiği, kötümserliği benimsediği gibi iddialara karşı çıkıyor. 

Sartre'ın ifadesi ile "aylaklık ve rezalete düşkün kimselerin" varoluşçuluğu anlamadan bu öğretiye sımsıkı sarılmasının sert bir eleştirisinin de yer aldığı bölümde, varoluşçuluğun iki türüne de değiniyor. Bu iki tür de karşımıza Hıristiyan varoluşçuluğu ve Tanrıtanımaz varoluşçuluk olarak çıkıyor. Sartre kendisini tıpkı Heidegger gibi Tanrıtanımaz olarak tanımlıyor ve öğretinin savunusunda bunu karşı tarafa da bu fikriyle çelişmez biçimde sunuyor.

Varoluşun özden önce geldiği iddiası üzerinde temellenen bu düşünce içinde doğa ve insanın konumlandırılması da başlıca, hatta asıl sorun olarak akıllara takılabiliyor. Sartre'ın konu hakkındaki açıklamasına kendi ifadesi ile şu şekilde yer verebiliriz: "İlkin insan vardır; yani insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkarır."
İnsanın eylemlerinin kendisini yaratmada belirleyici ve yegane unsur olduğu görüşünü aktaran varoluşçulukta "insan kendisini yaratır", "insan yaptıklarıdır" gibi ifadeler bu durumda tutarlı çıkarımlar oluyor.

Aynı zamanda, Sartre ile birlikte sıkça anılan "bunaltı" kavramı da açıklanıyor; bireyin bunaltısının kaynağı, tüm insanlığın bunaltısıdır. Bireyin sorumluluğu yalnız kendi değil, diğerleridir de. Kendisini yaratırken diğerlerinin sorumluluğu da üzerindedir. Buradan da şu sonuca doğru gidebiliriz; bireyin eylemleri tüm insanlığın eylemidir. Aynı şekilde kişinin başkalarının varlığını anlamadan kendi varlığını göremeyeceği de vurgulanan  bir diğer nokta.

Metinde ve varoluşçulukta karşımıza çıkan "bırakılmışlık" da işte bu noktada, bireyin kendisini gerçekleştirmesinde bir fırsat yaratıyor bu durumda.  Heidegger'in "bırakışmışlık" ifadesinin de varoluşçuluktaki tabanı, insanın hayatında bir şekilde kendisini seçme özgürlüğüne sahip olması fikriyle bütünleşiyor. Burada tabi Tanrı konusundaki düşünceler belirleyici öneme sahip oluyor.

Varoluşçuluğun pasifliği yüceltmesine dair iddiaları da doğrudan eylemsizlik karşıtı oluşuna vurgu yaparak aktaran Sartre, bir insanın kendini kahraman ya da korkak yapmasının da yine insanın kendi elinde olduğunu söyleyerek, eylemsizliğe teşvik edermiş gibi sunulan varoluşçuluğun savunusu yapıyor.

İyimser bir öğreti oluşu metnin tamamında vurgulanan varoluşçuluk, kişiyi yaşatacak gücün kişinin edimlerinden geldiğinin ve hareket gücü ve cesareti sağlayacak bir öğreti olduğunun göstergesi olarak sunuluyor.

Kitapta ayrıca Asım Bezirci'nin bilgilendirici bir önsözü, Jean-Paul Sartre ve P. Naville "Tartışma" metni, Laffont Bompiani'nin "Varoluşçuluk Bir İnsancıllıktır" metni, Gaetan Picon'dan "Jean Paul Sartre" yer alıyor. 

Hiç yorum yok: