9 Ocak 2013 Çarşamba

Tezer Özlü "Yaşamın Ucuna Yolculuk"

Ben yıllardır Türk yazar okumuyordum.Marifet olarak da söylemiyorum bunu. Bu bilinçli yaptığım bir şey de değildi; okumuyordum, denk gelmiyordu. Oysa kitap okumaya Türk yazarlarla başlamıştım; Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin gibi, hala da severek okuduğum yazarlarla. Ancak bağnaz bir okuyucu olduğumdan (bunu daha önce de belirtmiştim) kolay kolay ille de okuyacam dediğim şeyler haricinde yeniliklere, yeni tarzlara tamamen kapalıyımdır genelde. Ha nasıl okuyorsun o zaman derseniz, okuyorum işte, okumadan önce de onlarca yazıyı okuyup seçiyorum bir sonraki kitabı.

Tezer Özlü’yle de böyle tanıştım; adını bilmeme rağmen alıp okumamış olmak garip geldi, internette hakkında yazılanları okuduktan sonra da okumamış olmam saçma gelmeye başladı. Öğle arasında gidip kitabı aldım, okumaya başladım, akşam evde de kitap bitti: Yaşamın Ucuna Yolculuk.

İlk satırlarından itibaren Italo Svevo ve Cesare Pavese gibi iki yazarın adı neredeyse kitabın, daha doğrusu yolculuğun izlerini oluşturmakta; intiharları üzerine yapılan bir yoluculuk gibi, aynı zamanda Tezer Özlü’nün (klişe bir tabir olsa da, gerçekten) kendi içinde ve hayatında, bu yazarların hayatı ve intiharları üzerinden çıktığı bir başka yolculuk aslında. Ait olamama ve sınırlardan bağımsız olma duyguları içinde sürekli bir hareket halinde, sürekli bir “iz” peşindeyken bile yanıbaşında ölümün, aslında intiharın soluğunu sürekli hisseden bir kadın; intiharın izini sürerken ölümü aslında isteyerek, bilinçli şekilde hisseden bir kadın.

İnternetten okuduğum kadarıyla yazarın içinde bulunduğu ruh hali, ruhsal durum demek daha doğru olur belki, yazarın neden bu denli bir karanlığın içinde olduğunu anlamak için bir anahtardı aslında. Bir de okurken benzer (aynı değil ancak çektiği şeyleri çektiği kadar yaşatan başka bir) durumdan muzdarip olmanın etkisi de olabilir, bilmiyorum. Ancak bu yoğun karanlık içinde, ondan ayrıştığım nokta ölümden kaçma üzerine kuruluyken bile Tezer Özlü’nün çok satırında kendimi buldum, aynı şeyleri hissettiğimi gördüm. Yine de tekrar etmek istiyorum, kendisini ölümün kıyısına inatla giderken ben inatla yıllardır kaçınmaya çalışıyorum; bu yüzden kaşlarım çatık bir halde ve bir kaç kez kapatıp düşünerek okudum. Gerçekten böyle mi?

Acaba ben de aynı hisler içinde olmama rağmen kaçmayı başaramadığım için çakılıp kalmış olabilir miyim?

Kendimi ve yazarı sorgularken arada bir uçurum yaratmış bile olsam da kesinlikle kalbimin içinde bir sızı oldu; onu anlayıp, anlamış olmanın getirdiği, onu anlayabilmenin sonucu olan, kendisinin içinde olduğu çaresizliğin sonuna kadar hissetmenin sızısı.

Ölüm üzerine kafa yormuş, ölümden korkmuş, ölümü istemiş ve bunu hayatında nefes aldığı her ana yaymış insanlar haricinde bu kitabın insanları tatmin edeceğini sanmıyorum. Bunu söylememin nedeni kitabı beğenmemem değil, aksine çok sevmem. Ancak bazen insan kendisine uzak duygularla yazılmış satırlar görünce kitaptan uzaklaşabilir ya, işte Yaşamın Ucuna Yolculuk, gerçekten yaşamın ucuna bir yolculukta olduğunun farkında olmayanlar için okunması zor bir kitap olacaktır bence.

Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk. Yapı Kredi Yayınları, 125 sayfa.

Hiç yorum yok: