26 Temmuz 2013 Cuma

Jason Lutes "Berlin Taş Şehir"


Jason Lutes’in Berlin “Taş Şehir”i, Cinayet Sırları’ndan (Neil Gaiman – Craig P. Russell) sonra okuduğum ikinci çizgi roman. Oldukça uzun bir aranın ardından çizgi roman okudum kısacası. Ve öyle beğendim ki, ikinci cildi Duman Şehir’i de haftasonu alıp okumaya başlayacağım.

Seri hakkında ve çizeri hakkında kısaca bir kaç bilgi vermek istiyorum; bu seri bildiğim kadarıyla toplam üç cilt ancak dilimize çevrilenler sadece ilk ikisi. Onları da Marmara Çizgi etiketiyle bulmanız mümkün. (Ben Beşiktaş’taki Arkabahçe’den aldım.)

Jason Lutes ise 1967 doğumlu, Amerikalı bir çizer. Genel olarak tarihi çizgi romanlar yaratsa da, klasik tarzda da eserleri mevcutmuş. –muş diyorum zira benim kendisi hakkındaki bilgim okuduğum tek kitaptan ibaret, bildiğiniz gibi.

Berlin “Taş Şehir”e dönecek olursak.

Hikayemiz, 1928’in eylül ayında, Berlin’e sanat okumaya giden Martha Müller ve gazeteci Kurt Severing’in trende karşılaşmaları ile başlıyor. Fakat bu başlangıç, karakterlerin sayısı karşısında sizi bir önyargıya kaptırmasın: Her ne kadar ana eksende bu iki karakteri görsek de aslında hikaye boyunca bir çok farklı kesimden karakterin hayatlarına odaklanıyor, bölüm bölüm Berlin’de olan biteni her bir kesimin gözünden görebiliyoruz. Karakterlerin çeşitliliği bence dönemi yansıtması ve gelecek olan günlerin/karanlığın resmedilmesi bakımından mükemmel bir seçim olmuş zira olayların başladığı dönem olan, Almanya’nın Weimar Cumhuriyeti dönemine bir çizgi romanda ışık tutmak daha şık olamazdı (diye düşünmekteyim.)

Burda küçük bir parantez açtığımı varsayın; kitabın konusundan daha önce haberdardım ve beni almaya iten kesinlikle Alman tarihi içermesiydi. Sizi bilemem ama özellikle ilgimi çeken Nazi Almanyası öncesini kapsayan bu dönem de ilgimi çekmekte. Vurgulayarak belirtmemin sebebi ise bu döneme ya da Alman tarihine bir ilgisi olmayan, özellikle de çizgi romandan haz etmeyen bir okur için belki de zor okunacak bir eser olabilir. Ya da tam aksine, ilgisiz ancak şu yazıdan sonra merak duymaya başlayan biri için de –elbette – doğru seçim olacağı kanaatindeyim.

Devam edelim.

Alman Nasyonel Sosyalist Partisi’nin yükselmeye başlayacağı dönemin sokaktaki yansımalarını, gruplaşmaya başlayan halk,  bir Yahudi ailesinin içinde olduğu durumu, bir sanat öğrencisinin almaya başladığı eğitimi sorgulaması, bir polisin görevleri ve fikirleri/vicdanı arasında kalması, bir gazeteciden gazeteci gözüyle olan bitenleri yorumlaması Berlin “Taş Şehir”in iskeletini oluşturuyor. Dediğim gibi, baş karakterler olarak öne çıkan isimlerin haricinde her bir bölümde karşınıza çıkan hikayeler ile dönemin toplum yapısının içindeki acıyı, nefreti, inancı an be an izleyebiliyorsunuz.

Finale doğru yaklaşan 1 Mayıs’ın ( kitapta 1 Mayıs 1929’u gösteriyor tarihler finale geldiğimizde) farklı gruplar ve polis üzerinde oluşturduğu etkinin karelere yansıyan her bir kesimi, bana nedense pek uzak gelmedi. Yakın, hem de pencereden içeri dolan mesela bir biber gazı kadar yakın geldi. Şiddet kullanımı üzerine vicdan muhasebesi yapan bir polisin, komünist bir kadının, Heil Hitler diye sokaklarda bağıran onlarca insanın içinde oldukları gerginlik… Ve 1 Mayıs.

Okurken siz de Kasım Devrimi’ni, Rose Luxemburg’u, Alman Cumhuriyeti’nin kurulmasını anacak, Hitler’in iktidara gelişi ise yerle bir olacak olan bir ülkenin içinde bulunduğu karanlığı yaşayacak, karakterlerin içine düşeceği muhtemel siyasi durumları biliyor olmanın kimi zaman üzüntüsünü yaşayacaksınız.

Okumanızı kesinlikle tavsiye edeceğim, her ne kadar her şey çizerin hayal ürünüdür denilse de tamamen tarihle dolu bir çizgi romanı okuyor olacaksınız.

Hiç yorum yok: