28 Temmuz 2013 Pazar

Neil Gaiman "Anansi Çocukları"


Anansi Çocukları'nı daha önce orijinal dilinde okumaya karar vermiş, daha doğrusu bu kararı vermek zorunda olduğumu düşünmüştüm zira Türkçe çevirisi yoktu. Şimdi iyi ki bu kararı uygulamak için aylarca beklediğim için memnunum; o arada İthaki Yayınları kitabı dilimize çevirdi bile. Bana düşen de mutlu mesut, kendi dilimde okumanın verdiği rahatlıkla kitaba gömülmek oldu.

Neil Gaiman'ın sağ olsun, her zamanki gibi gerçek dünya diye tabir edilen ve beni sıkıntıdan boğan dünya içinden beni çıkarıp, çoklukla zamanımı geçirdiğim başka bir dünyaya doğru çekmeyi Anansi Çocukları'nda da başarıyor. Öte yandan, elbette, başarmaması gibi bir durumun söz konusu olacağını da sanmıyorum.

Hikaye şöyle; annesiyle beraber yıllar önce babasını Amerika'da bırakıp İngiltere'ye taşınan Şişko Charlie Nancy (ki kendisi aslında şişko değil), evleneceği haberini babasını vermek için yıllardır haber almadığı babasına ulaşmaya çalışır ve aslında babasının öldüğünü öğrenir. Cenazesi için Amerika'ya gittiğinde ise babasının aslında bir tanrı olduğunu, üstüne üstlük bir de kardeşi olduğunu öğrenir; Örümcek.

Hikayenin bundan sonrasına dair ağzımı açmak, gidişata dair bir şeyler söylemek istemiyorum. Başkası bunu yazsa kızardım çünkü.
Anansi Çocukları'na dair söyleyeceğim başka şeyleri ise yazmadan geçmeyeceğim; öncelikle ilk aklıma gelen baş karakterin Yokyer'deki karakteri bana fazlasıyla anımsatıyor oluşu. Bunu olumsuz bir nokta olarak söylemiyorum; yine Londra'dan bıkmış (aslında bıkmış değil de, nasıl desem, sanki Londra rutini içinde artık ona cazip gelen bir şey yokmuş gibi durum...), kız arkadaşı ile evlenme yolunda ve aslında, alttan alta bu ilişkinin gidişatında bir nebze "acaba" barındıran bir erkek, sessiz, sakin, çekingen ve sürekli yerin dibine geçeceğine dair bir fikri olan... Hikayede karşımıza çıkacak olan kardeşi Örümcek'in "parti insanı" havasından oldukça uzak, kendi halinde, sönük ve silik bir Charlie Nancy.

Tersi olarak bizi yer yer kendisine hayran bırakan, yer yer kendisinden "gıcık kaptıran" Örümcek'ten o denli uzak.
Ve babaları, Anansi'den, yani tüm masalları kaplandan almış olan, dünyanın başından beri tüm hikayeleri kendi egemenliğine geçirmiş olan, caz hayranı, dans ustası, şapkasıyla görmezden gelemeyeceğiniz, bir başka özgüven ve zevk - sefa portresi olan babasından o denli uzak bir Charlie Nancy.

Karşımıza çıkan karakterler birbirlerinden o denli uzak yapılara sahip ki; bu karakterlerin yaratımında geçen emek her birini ayrı birer hikaye konusuna çevirebiliyor. Üstelik bu sadece Anansi ve oğulları için değil, kitapta yer alan hemen her karakter için geçerli. Bir grup yaşlı "cadı" ya da yemek yemeyen bir müstakbel kaynana, ya da iş bitirici bir polis olarak karşımıza çıkan genç bir kadın ya da hırstan gözü dönmüş "kesinbiki" sinir bir adam olan patron...
Dünyanın başına kadar sizi götüren, tüm masalların sahibiyle tanıştıran, o masalları almak için kim bilir kaç karakterin nefretini kazanmış olan Anansi’ye götüren Anansi Çocukları, kesinlikle büyümüş ve hala küçük kaldığı için mutlu olan insanlara bir hediye.

Her zamanki gibi “hadi oturup bir 50 sayfa okuyuyayım yatmadan” diyip 150 sayfa okumuş halde kalktım kitabın başından, bıraksalar tek bir seferde okuyup bitirirdim ama bırakmayanlar iş – güç ve sabah erken kalkma gerekliliğinden oluşan bir üçlüydü.

Dünya, günlük hayatınız ne kadar sıradan gelirse gelsin sizi her zaman Neil Gaiman gibi bir yazar daha başka bir şeylerin de mümkün olduğuna ya da bunun hayalini kurmanın, bunu kağıda dökmenin ne kadar şahane bir şey olduğuna ikna edebilir. Böylece her gün bir nefes ardından bir nefes daha alarak bitirmekten başka bir şey yapmadığınız bir gün dev anlamlar kazanabilir.

Okuyucu olarak ayrı, bir yazar parçası olarak ayrı etkiliyor Gaiman beni. (Yazar parçası benim elbette burada, ustaya demiyorum “kesinbiki”.)

Not: “Kesinbiki” lafı da kitaptan dilime dolandı, Şişko Charlie’nin gıcık ötesi patronu sayesinde.

Hiç yorum yok: