17 Temmuz 2013 Çarşamba

Murat Aydın "Sineklerin Kanadı Yoktur"


Sineklerin Kanadı Yoktur, yazarı Murat Aydın tarafından bana okumam için gönderilen bir kitaptı. Bu sıralar gerçekten, içimden geçen tabiri blog yazısında kullanmamak için kendimi zor tuttuğum kadar zor günlerin içinde yaşadığım için kitabı okuma fırsatını da biraz geç buldum.

Açıkçası/belki gergin bir dönemde okuduğumdan olsa gerek kitabı okumak da benim için ayrıca incelenebilecek bir süreçti.

Yeni okuduğum bir yazar olduğu için kitabın konusundan kısaca bahsedip, yazar ve yazımı hakkındaki fikirlerime geçmek istiyorum.

Bir şirkette çalışan, yalnız, rutin hayatının içine sıkışmış bir karakter var elimizde. Öyle bir durumda ki kadınlara yakınlaşmak istiyor, hayatında bir kadın olsun, evlensin, mutlu olsun istiyor ancak neredeyse iletişimi yok denecek seviyede, bu yüzden yirmi beş kadının çalıştığı (kadın sayısını “sayı” olarak ifade etmek beni ayrıca geren bir durum, umarım anlatabilmişimdir) neredeyse tek bir kadınla bile bir arkadaşlık kurabilmiş değil. Karşısına ise daha sonra çıkan bir kadınla bir süreç başlıyor ve hikaye hareket kazanıyor.

Kitabı okumak isterseniz, detayları görebilirsiniz.

Gelelim benim kitap hakkında kısaca söylemek istediklerime.

Birincisi “yazarın görüşü” yerine “karakterin görüşü” olarak ilerleyeceğim.

Başlayabiliriz.

Karakterin kadınlara bakışı rahatsız edici derecede. Kadınları kıyafetlerine, makyajlarına göre acımasızca yargılıyor ve bu neredeyse –bence- hastalıklı bir hal almış. Zira kadınlarla iletişim kuramamasının altında böylesine garip düşüncelerinin olması yattığı kanısındayım. Mini etek giyen kadınlara, kırmızı ruj süren kadınlara bakışı akıl alır gibi değil. Ilk sayfalarda özellikle sık sık kitabı bırakıp etrafımdaki insanlara bu konudan yakındım. Nereyse ilk yirmi sayfa içinde (yanlış hatırlamıyorsam) üç kere “yosma” ve “fahişe” kelimelerini kullanıyor karakter. Üstelik, gayet kişisel bir durum ya da tercih ya da her neyse, kişiye özel bir durum olan seks hayatı üzerinden de kadınları yargılıyor. Mesela “haftada kesin iki kere seks yapıyordur” diyerek bir kadından bahsediyor. Kadının indigendiği konum o kadar rahatsız edici ki, karaktere karşı yakınlık duymam imkansızdı.

Diğer bir nokta, karakterin işine dair detayların yoğun biçimde işlenmesi. Detaylar, işleyiş biraz uzun tutulmuş gibi.

Eklemek istediğim son nokta da, birinci tekil şahıs ve üçüncü tekil şahıs anlatımlı bölümler birbirinden ayrı olarak yazılmış. Bölümlerde bazen karaktere dışarıdan bakıyor, bazen kendi sesini duyuyorsunuz. İlgimi çeken ise bazen (şu an aklımda kalan, aslında tek bir yerde) üçüncü tekil şahıs anlatımın olduğu bölümlerde, pat diye bir cümlede birinci tekil şahısa dönülmesi. Gözden kaçan bir ayrıntı olarak düşünüyorum. Bilinçli bir tercih ise bilemem. Zira üçüncü tekil şahıs olan bölümün içindeki bir paragrafta anlatım bir cümlede birinci tekil şahsa dönüp, sonra tekrar üçüncü tekil şahıstan devam ediyor mesela.

Konun ilerleyişine gelince… Karakterimiz hayatına dahil olsun istediği kadınlar, gündelik hayatının rutininden kurtuluşu, peşinden gelen süreç… Tarzına göre ilgisine çekenlerin beğenerek okuyabileceği bir kitap olabilir.

Yazara bir şans tanımak isteyenler, merak edenler kitabını D&R’lardan edinebilir, eklemek istedim.

Hiç yorum yok: