"Sosyalizm radikal
olmalıdır. Radikal olmak, köklerine inmektir ve kök İnsan'dır".
Erich Fromm
OTORİTENİN ÖZGÜRLÜĞÜ GASPI
İnsan
doğduğu andan itibaren "söz dinlemeye" ve "uymaya" zorunlu
hisseder kendini. Uyumsuzluk ya da farklı olmak, toplum içinde dışa itilmeye
sebep olacaktır. Anaokulundan tutun da kurumsal kimlikleriyle övünmeye doymayan
büyük şirketlere kadar hiçbir yerde, hangi yaşta ve hangi eğitime sahip olursa
olsun insanlar arasında nefes alıyor, çalışıyor ya da okuyorsanız farklı
olduğunuz her nokta aleyhinize kullanılacak göz alıcı bir hazine değerindedir
diğerleri için.
Bu yüzden
evde ailenin, sokakta toplumun, iş yerinde üstteki tüm yöneticilerin sözünü
dinlemeye, onların istediği gibi davranıp onların istediği gibi giyinmeye
başladığınızın farkına bile varmadan bir "boyun eğme" yani bir
"itaat" hali içine girersiniz. Ve işin acı yanı, bundan aslında sizin
de haberiniz yoktur. İşten çıkınca sistem içerisinde size sunulan
"özgürleşme seçenekleri" (!) arasından birini seçerek biraz nefes
almaya çalışırsınız ve geçen yıl reklamlarından büyülenerek edindiğiniz
arabanıza binerek bu seçeneklerden birini değerlendirmeye gidersiniz.
Kapana
kısıldığının kimse farkında değildir.
İTAATSİZLİK ÜZERİNE
Erich Fromm,
İtaatsizlik Üzerine "Özgürlük Neden Otoriteye "Hayır" Demektir?
adlı eserinde itaatsizlik eylemini ilk olarak Adem ile Havva'nın yasak olanı
elde etmesiyle beraber başlattıkları süreç itibariyle ele alıyor. Böylece insan
tarihinin de aslında bir "itaatsizlik eylemi" ile başladığına
değiniyor. İtaat üzerinde vicdanı etkin bir konumda gören Fromm, "otoriter
vicdan" tanımını kullanırken sıklıkla Freud'un Süper Ego kavramını da
sorguluyor, içselleştirilen bir itaatin farkında olmadan bireyi zayıflatacak
bir durum olduğuna değiniyor. "Akılcı itaat" olarak tanımladığı
itaati ise bir öğrenci ve öğretmen arasındaki otorite ilişkisi üzerinden
mantıklı bir çerçeveye oturtuyor.
İtaatin,
inanılan gücün parçası olma hissi yaratarak kişisel bir tatmine sebep olması ve
bireyi "güçlü" hissetmeye sevk etmesi olarak değerlendiren yazar,
itaatsizlik eyleminin ise kesinlikle tembellikle bir tutulmaması gerektiğini
savunuyor. Yükümlülüklerden kaçarak ve sorumsuzca yaşamayı teşvik edici
herhangi bir görüşü savunmadığı metinde, bireyin özgürleşmesi üzerinde
otoritenin olumsuz etkilerinin sürekli altını çizerek, kapitalizm ve sosyalizm
gibi iki farklı yönetim şeklinin bile birey üzerinde aslında aynı yıkıma sebep
olacağını savunuyor. Nesnelerin insan hayatında sahip olma güdüsünü
tetikleyerek, varlığını ve devamlılığını sahip oldukları ve sahip olmayı
planladıkları üzerinden gerçekleştireceğine dair bir fantezi sunan sistemler
içinde otoriteye boyun eğdiğinin bile farkında olmayan insanların varlığını
sorguluyor yazar: Kendisini temsil etmesi için bir avuç siyasiye güvenmesi,
sorumluluğu onlara yüklemesi, neden çalıştığını ve neden tatil yaptığını
bilmemesi, sakinleştiricilerle ve bolca reklam sloganıyla çevrelenmiş bir
dünyada aslında "ne için" yaşadığını bilmemesi de bu sistemlerin
sonuçları arasında okuyucuya sunuluyor.
Yazar, ele
aldığı sistemler içinde itaatsizliği bir ihtiyaç olarak görürken, savunduğu
sistemin ve aslında bu bireyi köreltici düzenin yerini alabilecek akılcı,
bireyin mutluluğu ve gelişimi temelli bir başka düzeni de kitabın sonunda
okuyucuya anlatıyor. Hümanist sosyalizmi yalnızca bir şeyden kurtulmak değil,
bir şeye erişmek ve bir şey olmak şeklinde yorumlayan Fromm, vatandaşları
ilgilendire tüm kararların alınmasında mümkün olan en yüksek katılımın
sağlanması, sanat ve eğitimin devletçe desteklenmesi gibi bir çok farklı konuda
da fikirlerini okuyucu ile paylaşıyor.
Hümanist sosyalizmi özgürleşme yolunda atılacak en büyük adım olarak
gören yazar, son sayfalarında ise maddeler halinde genel hatlarıyla bir gidiş
planı çizere, hümanist sosyalizme doğru satırlar yoluyla bir adım atıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder