27 Ekim 2014 Pazartesi

Erich Fromm "İtaatsizlik Üzerine"

"Sosyalizm radikal olmalıdır. Radikal olmak, köklerine inmektir ve kök İnsan'dır".
Erich Fromm

OTORİTENİN ÖZGÜRLÜĞÜ GASPI

İnsan doğduğu andan itibaren "söz dinlemeye" ve "uymaya" zorunlu hisseder kendini. Uyumsuzluk ya da farklı olmak, toplum içinde dışa itilmeye sebep olacaktır. Anaokulundan tutun da kurumsal kimlikleriyle övünmeye doymayan büyük şirketlere kadar hiçbir yerde, hangi yaşta ve hangi eğitime sahip olursa olsun insanlar arasında nefes alıyor, çalışıyor ya da okuyorsanız farklı olduğunuz her nokta aleyhinize kullanılacak göz alıcı bir hazine değerindedir diğerleri için.
Bu yüzden evde ailenin, sokakta toplumun, iş yerinde üstteki tüm yöneticilerin sözünü dinlemeye, onların istediği gibi davranıp onların istediği gibi giyinmeye başladığınızın farkına bile varmadan bir "boyun eğme" yani bir "itaat" hali içine girersiniz. Ve işin acı yanı, bundan aslında sizin de haberiniz yoktur. İşten çıkınca sistem içerisinde size sunulan "özgürleşme seçenekleri" (!) arasından birini seçerek biraz nefes almaya çalışırsınız ve geçen yıl reklamlarından büyülenerek edindiğiniz arabanıza binerek bu seçeneklerden birini değerlendirmeye gidersiniz.
Kapana kısıldığının kimse farkında değildir.

İTAATSİZLİK ÜZERİNE

Erich Fromm, İtaatsizlik Üzerine "Özgürlük Neden Otoriteye "Hayır" Demektir? adlı eserinde itaatsizlik eylemini ilk olarak Adem ile Havva'nın yasak olanı elde etmesiyle beraber başlattıkları süreç itibariyle ele alıyor. Böylece insan tarihinin de aslında bir "itaatsizlik eylemi" ile başladığına değiniyor. İtaat üzerinde vicdanı etkin bir konumda gören Fromm, "otoriter vicdan" tanımını kullanırken sıklıkla Freud'un Süper Ego kavramını da sorguluyor, içselleştirilen bir itaatin farkında olmadan bireyi zayıflatacak bir durum olduğuna değiniyor. "Akılcı itaat" olarak tanımladığı itaati ise bir öğrenci ve öğretmen arasındaki otorite ilişkisi üzerinden mantıklı bir çerçeveye oturtuyor.

İtaatin, inanılan gücün parçası olma hissi yaratarak kişisel bir tatmine sebep olması ve bireyi "güçlü" hissetmeye sevk etmesi olarak değerlendiren yazar, itaatsizlik eyleminin ise kesinlikle tembellikle bir tutulmaması gerektiğini savunuyor. Yükümlülüklerden kaçarak ve sorumsuzca yaşamayı teşvik edici herhangi bir görüşü savunmadığı metinde, bireyin özgürleşmesi üzerinde otoritenin olumsuz etkilerinin sürekli altını çizerek, kapitalizm ve sosyalizm gibi iki farklı yönetim şeklinin bile birey üzerinde aslında aynı yıkıma sebep olacağını savunuyor. Nesnelerin insan hayatında sahip olma güdüsünü tetikleyerek, varlığını ve devamlılığını sahip oldukları ve sahip olmayı planladıkları üzerinden gerçekleştireceğine dair bir fantezi sunan sistemler içinde otoriteye boyun eğdiğinin bile farkında olmayan insanların varlığını sorguluyor yazar: Kendisini temsil etmesi için bir avuç siyasiye güvenmesi, sorumluluğu onlara yüklemesi, neden çalıştığını ve neden tatil yaptığını bilmemesi, sakinleştiricilerle ve bolca reklam sloganıyla çevrelenmiş bir dünyada aslında "ne için" yaşadığını bilmemesi de bu sistemlerin sonuçları arasında okuyucuya sunuluyor.


Yazar, ele aldığı sistemler içinde itaatsizliği bir ihtiyaç olarak görürken, savunduğu sistemin ve aslında bu bireyi köreltici düzenin yerini alabilecek akılcı, bireyin mutluluğu ve gelişimi temelli bir başka düzeni de kitabın sonunda okuyucuya anlatıyor. Hümanist sosyalizmi yalnızca bir şeyden kurtulmak değil, bir şeye erişmek ve bir şey olmak şeklinde yorumlayan Fromm, vatandaşları ilgilendire tüm kararların alınmasında mümkün olan en yüksek katılımın sağlanması, sanat ve eğitimin devletçe desteklenmesi gibi bir çok farklı konuda da fikirlerini okuyucu ile paylaşıyor.  Hümanist sosyalizmi özgürleşme yolunda atılacak en büyük adım olarak gören yazar, son sayfalarında ise maddeler halinde genel hatlarıyla bir gidiş planı çizere, hümanist sosyalizme doğru satırlar yoluyla bir adım atıyor. 

Hiç yorum yok: