30 Haziran 2015 Salı

Fredric Jameson "Kapital'i Sahnelemek"

Son bir yıldır yaşamdaki yegane amacım sanki yeniden "sadece daha fazla ders çalışabileceğim yerlerde olabilmek için daha fazla ders çalışmak" şeklini aldı. Bu yüzden şu cümlemi yadırgamadan okuyun, pek rica ederim: Ders çalışmaya ara verdiğimde okudum Fredric Jameson'dan Kapital'i Sahnelemek'i.

Blog'daki kitap yorumlarını takip ediyorsanız belirli bir çizgide ilerlemeye başladı kurgu dışı kitap yorumlarım. Bu yüzden Kapital'i Sahnelemek aslında geç okuduğum bir kitap oldu; neden bu kadar erteleyip yanımda şehir şehir gezdirdim bilmiyorum zira okumaya başladıktan bir kaç saat sonra bitrilebilecek, Kapital'in ilk cildinin analizinin ağırlıkta olduğu bir kitap.

Masanın bir yanında kokusuyla odayı kaplayan mor lavantalar, diğer yanında altını çize çize yeniden şekillendirdiğim Kapital'in birinci cildi, bir yaz gecesi rüyası gibi okumaya başladım Kapital'i Sahlemek'i. (Uyaklı blog yazarınızdan sevgiler).

Amerikalı Marksist politika kuramcısı ve edebiyat eleştirmeni Fredric Jameson, konuyla ilgili olanların sık sık karşına çıkan ve haşır neşir olduğu isimlerden biri. Marksist edebiyat kuramı araştırmalarının çıkış noktası olan ve doğal olarak Marksizm gibi bir kaynağın içine doğru yürüdükçe bu büyük teorinin daha fazla parçası olan Jameson çalışmalarıyla toplum bilimden edebiyata dek deniş bir yelpazeyi kaplayan çalışmalarıyla bence her daim okunacak ustalardan biri.

Kapitalizmin ortaya çıkışının zamansal ve mekansal özelliklerinin yorumunu yaparak metni açan Jameson, toplumsal üretim biçimlerinin tarih boyunca aldığı şekillere Marksist kuramın bakış açısından bakıyor. Üretim sınırlarının kapitalizmin ortaya çıkışını belirleyici kılan unsur olduğu vurgusu bu bölümde dikkat çekici. Keza, Kapital'in ilk bölümlerinde işlenen meta ve metanın kullanım değeri arasındaki ilişkinin sorgulanması, fiziksel özelliklerden bağımsız fenomenolojik deneyim odaklı bir değere dönüşen metanın dolaşımdaki ederi ve sermaye sahibinin kar elde etmesinin tüm bu kullanım değeri ile arasında olan - aslında akıl dışı - ilişkiyi Jameson detaylı olarak inceliyor.

Metanın gittikçe yüklendiği misyon ve meta fetişizminin toplumsal açıdan analizi ve sorgulanmasının ardından yazar, Marx'ın çıkarımlarını kendi yorumuyla bir işleyerek metanın kendini üretmesi ve yeniden üretmesi süreci içinde üretici konumdaki insanın çift yönlü emeği işliyor. Elbette kitabın ilerleyen bölümlerinde karşımıza çıkacak olan, Marksist kuramda atlanıp geçilmesi imkansız "yabancılaşma" kavramı ile ilgili olan bir çok açıklama ve soru da Jameson tarafından okurlar paylaşılıyor. Cisimleşen ölü emeğin işçi ve toplum üzerindeki etkisi bunlara verebileceğimiz bir örnek.

Tarih sahnesi içinde emek, ürün, sermaye gibi değişkenler üzerinden kapitalizmin inşasını da irdeleyen Jameson, işçinin meta üzerindeki etkisi - yaratım gücüne de uzun uzun değiniyor.

Kapitalizm içinde işçinin ve emeğinin sermayenin üretiminin devamlılığı için nasıl hem meta hem de meta üreticisi konumunda olduğunu sorgulayan yazar, işçinin kapitalist düzen içinde (Karl Marx'ın yüklediği) tarihsel sorumluluğu üzerinden neredeyse kopmaya varan durumunu, üretim ilişkilerinin kapitalizmle lehine gelişmesiyle arasındaki ilişki üzerinde duruyor.

Makineleşme ile insan emeğinin sermayenin meta üretimi amacıyla makineye hizmet eden insan gücü haline dönmesi, işçi ve üretim için zaman ve emek kaybını önleme gücündeki makinenin tam tersine işçi için emek ve zaman kaybı yaratması, zengini daha zengin ancak yoksulu daha yoksul kılmasının yanı sıra yarattığı yoksulluk içinde işçinin insanlıkdışı şartlar altında verdiği mücadeleye de değiniyor. Marx'ın kendi gözlemlerinden de alıntılar paylaştığı son bölümde Jameson, kadın ve çocuk emeğinin sanayileşme ardından toplumsa yarattığı korkunç acıyı ve yoksulluğu tıpkı büyük bir hümanist olan Marx'ın kaleminden hissettiğimiz kederin benzerini yansıtarak okura sunuyor.

Kapital okumasında kafası karşısan okur için Kapital'i Sahnelemek masanızın üzerinde duran ve sayfalarıyla sizinle konuşan bir danışman niteliğinde. Cenk Saraçoğlu'nun çevirisi ile Sel Yayınları'ndan çıkan bu kitap, konuya yabancı olanların dahi merakını uyandırabilir diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok: