“Anne babamın kendinden geçmiş biçimde
işlerine gömülmeleri, bende tanıdık bir burukluğu canlandırıyor. Onlara
yaratıcı yalnızlıklarını besledikleri için kin duymam belki de çocukçadır. Ama
onları besleyen tek şey buydu ve her şeyi yutuyordu. Onları örnek alarak, çok
geçmeden ben de kendimi beslemeyi öğrendim. Ama bu bir kısır döngüydü. Kendi
yeteneklerimizden aldığımız doyum arttıkça, yalnızlığımız da artıyordu.
Evimiz bir sanatçı kolonisi gibiydi. Beraber
yemek yiyorduk ama onun dışında herkes kendi dünyasında yaşıyordu. Ve bu
yalnızlıkta yaratıcılığımız bir saplantı halini alıyordu.”
Berlin’in
(Jason Lutes) ikinci cildini almak için haftasonu o sıcakta üşenmedim çarşıya
indim (Beşiktaş), Arkabahçe’ye uğradım. Tam kasada ödeme yapacakken bu kitaptan
haberim olup olmadığını sordular, yok dedim. Biraz kitaptan bahsettiklerinde,
bir ailenin trajikomik hikayesi olduğunu ve neredeyse “ilk on çizgi romanlar”
içinde kendisine bir yer ettiğini duyunca da (reklamcının reklamdan etkilendiği
ilahi an) kitabı aldım.
Kediler
poşeti yemeye, içine girmeye, kitabı merak edip tırmanmaya çalışsa da Abbasağa
Parkı’nda saçlarıma tırmanmaya çalışan bir kedi eşliğinde kitabı kurcalamaya
başladım. Peşinden eve gidip hemen okumaya başladım. Kitabı elimden
bıraktığımda ise kitap bitmişti ve izleyecek siyasi bir tartışma programına
takılıp hayatıma devam ederken, arka planda hala kitabı düşünüyordum.
Cenaze
Evi/Şenlik Evi, adını Funeral Home’un kısaltmasından (Fun) alıyor ve ortaya
böyle bir isim çıkıyor. Yazarı Alison Bechdel’in kendi yaşamından yola çıkarak
yazdığı bu çizgi roman, bana devamını da merak ettirdi. Öğrendiğime göre
ağırlıklı olarak babası ve babasıyla olan ilişkisini temel alan bu kitabın
ardından bir de annesi yönünden hayatını göreceğimiz bir eseri ya yaratacakmış,
ya da yaratma aşamasındaymış. Netleştireyim, bilgiyi güncellerim.
Kitapta,
cenaze evi işleten, aynı zamanda lisede edebiyat derslerine de giren babası, tiyatroya
ilgili bir sanatçı olan annesi ve iki erkek kardeşi ile beraber yaşayan
Alison’ın gözünden babasının eşcinselliğinin ailesi üzerindeki etkilerini ve
Alison’ın kendi eşcinselliğini keşfini görüyoruz. Ama, açıkçası asıl
odaklanılan nokta eşcinsel babasının kendi eşcinselliğini “yansıttığı” bir
kızını ve kızın kendisini üzerinde yorumlayabileceği babasını görüyoruz.
Babası, örneğin, kendi takmak istediği tokayı taktığı kızında ya da babasının
kıyafetlerini giymiş halde gezinen kızında bunları görmek, bu yansımaları
görmek mümkün. Ya da ev dekorasyonu konusundaki tutumunda, süslemeye ve belki
de çiçeklere olan aşırı düşkünlüğünde, karısına karşı olan aslında
ilgisizliğinde...
Her biri
kendi hayatını yaşayan aile bireyleri arasında, kendi gizleri ve çileleri
içinde geçtiği bariz olan bir hayatın bir çocuğun gelişimindeki etkilerinin
yanısıra, babasının şüpheli ölümü de ergenliğinin içinde olan genç bir kız için
ailesini yeniden bir “keşif” dönemine sokuyor adeta. Zira babası bir kamyon
geçerken gördüğü bir şeyden dolayı ya da bilinçli olarak kendisini geriye doğru
atıyor ve kamyonun altında kalarak hayatını kaybediyor. Taşrada yaşayan ve
“kendisini” yaşayamayan bir adamın belki de bilinçli yaptığı bu tercihin altını
kurcalamaya da kitap boyunca devam ediyoruz.
Aile
içindeki durumdan etkilenerek örneği takıntılı davranışlarıyla boğuşmak zorunda
kalan yeni ergenliğe girmiş bir kızın, tuttuğu günlükte bile yalanlara ve
saklamalara mecbur kalacağı ölçüde ifade zorluğu yaşıyor olmasını görmemiz de
ayrıca ele alınabilecek bir durum bence.
Öte yandan kocasının
durumunu bilen ve yüzü artık gülmeyen bir kadının anneliği altında kalan
çocuklardan, biz olan biteni ancak ve ancak Alison’ın gözünden görüyor,
tanıtmaya çalıştığı annesi hakkındaki daha çok şeyi ise hikayedeki kırılma
noktalarından biri olan Alison’ın lezbiyenliğinin itirafı ve peşinden gelen
babasının ölümü sürecinde öğrenebiliyoruz.
İlginç ve
sürükleyici bir hikaye. Bir çocuğun büyümesinin tüm sancıları, kendi
meşguliyetlerini kendi üzüntüleri arasında devam ettirmeye çalışan birbirinden
kopuk aile bireyleri ekseninde dönen, yer yer karamsar, yine de içinde hep bir
yaratıcılık bulunan bir trajikomik hikaye Cenaze Evi/Şenlik Evi.
2 yorum:
Dönüp dönp bakıyorum bu yazıya, çok güzel
@Euphoric: Teşekkür ederim, ne güzel bunu duymak... =)
Yorum Gönder