6 Ekim 2013 Pazar

Art Spiegelman "Maus"

Tam adıyla Maus Hayatta Kalanın Öyküsü, ne zamandır okumak istediğim bir çizgi romandı. Ancak dün alabildim – cumartesi. Şansıma Arkabahçe Çizgi Roman Dükkanı’nda Büyük Beşiktaş Çarşısı’ndaki genel bir indirim sebebiyle indirim de vardı, hehe.

Hitler, Nazizm, Aryan ırk saplantısı her zaman ilgimi çekmiştir. Daha önce de blog’da bahsetmişimdir sanırım, II. Dünya Savaşı’na karşı özel bir ilgim var. Elimden geldiğince okumaya çalıştığım bir dönem. Zira Nazizm gibi hastalıklı bir düşüncenin, Hitler gibi insanlıktan nasibini almamış bir canlının nasıl olup da milyonları peşinden sürükleyen –yine- hastalıklı bir ideoloji yaratıp, peşine taktıkları insanlarla beraber milyonların katliamına sebep olduğu bende hala soru işaretleri oluşturan, tarihin kara bir lekesidir.

Maus da işte tam benim ilgimi çekecek şekilde, toplama kamplarına gönderilen ve her türlü zorluğa rağmen hayatta kalan bir adamın, oğlu Art Spiegelman tarafından çizgi roman haline getirilen öyküsü.

Art yani Artie Spiegelman’a 1992’de Pulitzer Ödülü’nü kazandıran bu hikayede, babası Vladek Spiegelman’ın Polonya’da başlayan öyküsünün nasıl Amerika’da sonlandığını dinliyoruz. Bu tip hikayeler çokça filmlere, kitaplara konu oldu; kurmaca ya da tarihi bir çok kitap ile sizin de karşınıza eminim ki çıkmıştır. Bu yüzden hikayenin detaylarını ve içinde saklı acıyı okuyacağınız zamana bırakayım diyorum ve ilginç noktalardan bahsetmek istiyorum.

Hikaye Vladek’in gözünden 1930’ların ortasında, iyi bir hayatı olan bir erkeğin gözünden, karısı Anja ile evlenmesine kadar geçen süreçten ve bu sırada Almanlar’ın gittikçe artan tehdidi ile varlığın doruklarındaki bir ailenin nasıl parçalanmaya ve korku ile çevrelenmeye başladığını gösteriyor bizlere. Daha sonra, elbette tahmin edeceğiniz gibi Naziler önce ailedeki yaşlıları alıyor, sonra sıra diğerlerine ve diğerlerine… Bu noktada ailenin küçük oğlu Richieu’nun da trajik öyküsünden, sonundan etkilenmemek mümkün değil.

Kitabın kapağında da göreceğiniz üzere kitapta Yahudiler fare, Almanlar kedi, Polonyalılar domuz, Fransızlar kurbağa, Amerikalılar ise köpek olarak çizilmiş. Kitaptaki çizimi aktarıyorum yalnızca, tekrar belirtmek isterim. Kedilerin katil Almanlar ile özdeşleşmesi, Hitler’in gözünden Yahudi ırkının konumlandırılmasını göstermesi açısından çarpıcı ve ilginç bir tasvir olmuş.

Kitapta ilginç gelen bir diğer nokta ise ırkçılık gibi hastalıklı bir düşüncenin kurbanı olan Vladek’in, Amerikalı bir zenciye karşı duyduğu önyargının bizlere yansıdığı kareler. Bunu tıpkı benim gibi Artie ve karısı, Fransız olduğu halde Museviliğe geçtiği için kurbağa olarak değil de fare olarak resmedilen Françoise da yadırgıyor.

Artie’nin babasının hayatta kalması başarısının ardında kendisini sürekli babası karşısında yetersiz hissetmesi gibi bir durumun ortaya çıkması, kitabın bir bölümünde Artie’nin psikoloğu ile konuşmasından anlaşılıyor açıkça. Bu da değinmek istediğim bir diğer şeydi. Aynı zamanda bir baba – oğul ilişkisinin, çatışmasının bize yansıdığı Maus’un temelinde bunun da izlerinin olduğunu siz de okuduğunuzda göreceksiniz.

301 sayfa olan kitaba gece başladım, öğlen saatlerinde bitti. Tahmin ettiğimden daha akıcı bir dil, göz yormayan kareler. Etkileyici çizimler. İçinizi kan ağlatacak kadar gerçek ve yaşanmış katliamlar. Şimdiye dek okumadığıma pişmanım, keşke daha önce haberim olsaydı ya da duyar duymaz gidip bu kitabı alsaydım diyorum.

Tavsiyedir.

Hiç yorum yok: