Geçtiğimiz
haftalarda okuduğum ancak tatil sebebiyle yazısını hazırlayamadığım Gecenin
Konukları, okuduğum ilk Richard Matheson kitabı. Kitabın adını daha önceden
orijinal adıyla, I Am A Legend şeklinde duymuşluğum olmasına rağmen yazarını
bilmiyordum. Gördüğünüz gibi aslında kitabı okumaya başladığımda baya bir
cahildim. Neyse ki ilk satırlarıyla beraber kitaba kendimi kaptırdım da bu
cehaletten kurtuldum.
İlk
satırlarında normal bir adamın normal bir gününü izlermiş hissine kapılmıştım
ancak beni bekleyen bu yanılsamadan çok farklı bir hikayeymiş. Zira dünyadaki
insanlar bir salgın yüzünden zombi-vampire (evet tanım bana ait ama gerçekten bu şekilde anladım ben) dönüşmüş, kalan tek insan, yaşayan tek
canlı olarak da kahramanımız Robert Neville kalmıştır. Kendini alkol ve
sigarayla yatıştırmaya çalışan, yalnızlığı ve kendisini savunma duvarları
ardında her gece, karanlık her bastığında “onları” yani gecenin konuklarını
bekleyen Neville karakteri başlarda bana bir Stephen King karakteri
olabilecekmiş gibi geldi. Aynı zamanda anlatım tarzında da King’i anımsatan
şeyler vardı ki bu bana kitabı daha çok sevdirdi. King severim. Korku da
severim. Yanlış hatırlamıyorsam Matheson zaten Stephen King’in de ilham aldığı
yazarlardan, hatta bir kitabını ithaf ettiği isimlerden biriymiş.
Hikayenin
ilerleyişi ve süprizleri kitaba kalsın, ben başka şeylerden bahsedeyim. Mesela
Neville’in zombi-vampirlere dair daha çok bilgi edinmek amacıyla onlar üzerinde deney
yapmaya girişmesi ve bizlerin gördüğü bir beyin fırtınası ile beraber – bir çok
kez – durumu anlamaya yönelik bilimsel bir çalışmaya girmesi kitabı gözümde
farklılaştıran detaylardan biriydi.
Bir
diğer nokta ise yazarın acımasızlığı. İpucu vermek istemiyorum ancak Neville’in
sonsuz yalnızlığı içinde kendisine sunulan bir ışığın, bir insandan ya da
zombiden bahsetmiyorum burada, birden, pat diye elinden kayması. Üstelik bunu
yazar öylesine acımasız bir biçimde, öylesine etkili bir biçimde yapıyor ki,
giyotinin gibi, tek bir satırda öldürüveriyor Neville’in elindeki umudu. Bunu
aslında çok takdir ettim haddim olmayarak.
Zombi
filmlerinde, romanlarında genelde yalnızlık hakimdir. Kendi adıma bunu Romero
filmlerinde gözlemlemişimdir. İnsanın çaresizliği ve yalnızlığı çat diye vurur
yüzünüze. Özellikle Gecenin Konuklarında bu yalnızlık ve yansıtılmasında
çarpıcılık çok hoşuma gitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder