28 Ekim 2013 Pazartesi

Julia "Bir Kriminoloğun Maceraları" 2


Beşiktaş’ta oturmanın en güzel yanlarından biri Arkabahçe’ye, çizgi roman cennetine yakın olmak sanırım. Hehe. Geçtiğimiz cumartesi günü yine evden çıkar çıkmaz önce oraya uğradım, bir süredir aklımda olan ve hakkında okuduğum şeylerden sonra pek merak ettiğim “Julia – Bir Kriminoloğun Maceraları” adlı seriye başlamak için dükkana girer girmez Julia’ların durduğu rafa yöneldim. İyi, hoş fakat 1. cildi hariç diğer sayıları vardı. Sorduğumda, birinci cildin basımının olmadığını söylediler. Ben de ikinci ciltten başlarım, ne olcak, diye düşündüm. Zaten her bir cildin içindeki hikayeler bağlantılı değil, ayrı ayrıymış. Okuyunca ben de gördüm bunu.

Bu kitapta da Julia’nın başından geçen, kendisinin dahil olduğu üç macera vardı.

İlk hikaye, Görünmeyen Ölüm’dü. Nakliyesi sırasında bir hırsız tarafından neredeyse yanlışlıkla çalınan bir fotoğraf makinesi içinde gizlenmiş bir virüsün en kısa zamanda bulunmaya çalışılması üzerine, yüksek tempolu bir hikayeydi. Aynı zamanda, mantık olarak benim de Julia ile tanıştığım ilk hikayeydi.

İkincisi, Kandaki Ritim ise bence üç öykü arasında en vahşi olanıydı. Bir grup gencin yaptığı bir katliama odaklanıyordu. (Aklıma “Them” ya da “They” unuttum adını tam, Fransız filmi vardı,hatırlayan var mı? O geldi nedense.)

Üçüncü öykü, Alice’in Ülkesinde’de de ise çocukları öldüren bir katilin, kullandığı ilginç yöntemin ve çözümün peşinde görüyorduk Julia ve ekibi. Bu hikayenin diğerlerinden ayrıştığı nokta ise Julia’nın rüyalarının da işin içine, yani çözüme yönelik çabaları içine girmesiydi.

Hikayelere kısaca değindikten sonra gelelim Julia’ya dair genel fikirlerime.

Öncelikle benim beklediğim, bir kriminolog öyküsü olarak daha ziyada CSI, hatta pek sevmesem de nedense Tess Gerittsen romanları tadında bir kurguydu. Yani bolca tıbbı terim, derin tıbbi ve psikiyatrik analizler bekliyordum. Öyle olmadı. Yani ben fazla abartmışım sanırım beklentilerimi. Julia’da, Julia yer yer katilin/hedefin psikiyatrik profilini çıkarmaya çalışması haricinde ve kovalamacanın –e tabi hikayenin kahramanı olarak- içinde yer almasının haricinde beklediğim gibi değildi. Bu kötü mü? Hayır. Çünkü anlatım çok sürükleyici geldi bana. Yani beklentilerimden farklı çıkmasına rağmen gayet sevdim.

Bir diğer nokta: Karşıma çıkacak olayda öncelikle bakış açısı Julia’nın gözünden ibaret sanıyordum ki bu konu da da yanıldım ve katillerin gözünden de hikayenin akışının yansıtıldığını gördüm.

Julia’nın kişiliği ve gündelik yaşamı daha fazla yer alır sanıyordum – neden bilmiyorum böyle sandığımı – ancak dengeli biçimde, abartıya ve derine kaçmadan kendisinin özel hayatı hikayelere dahil oluyordu. En fazla da en sonuncu hikayede yer aldı kişisel hayatı, kardeşiyle vs olan ilişkisi.

Özetle, kendini hızla okutan, hareketli, kovalamacası, macerası bol bir dünya Julia’nınki. Bir günde bitiverdi kitap. Cumartesi gecesine yakıştı da. Diğer kitapları da alacağımdan eminim ayrıca. Tavsiye eder miyim – elbette.

Hiç yorum yok: