6 Ekim 2013 Pazar

China Mieville "Yara"

Perdido Sokağı İstasyonu’nu okuduktan kısa bir süre sonra Yara’nın Türkçe olarak yayınlanmasını kendi şansım sayarak, kitabı elimden geldiğince kısa sürede alıp, çalışma saatlerim yüzünden haftaiçi okuyamayarak bir hafta gibi bir sürede bitirdim. Okuyamadığım günler resmen “eve gitsem de Yara’yı okusam artık” diye içten gelen sessiz çığlıklarımla günü geçirirken, bitirmek genellikle olduğu gibi ancak hafta sonu mümkün olabildi.

Perdido Sokağı İstasyonu’nunda (kitabı okumayanlar için ipucu vermekten kaçınmaya çalışarak) en çok ilgimi çeken karakter Yagharek’ti ve tüm serinin onun üzerine odaklanacağını düşünmek gibi bir hataya kapıldım. Belki Yara’yı okumayanlar şimdi bu yorumumla bir sürprizi mahvettiğimi düşünüyor olabilir ancak elimde değil, Yara’dan bahsetmek için illa ki konuyla ilgili bir şeyler söylemek durumundayım ve evet, Yagharek yok kitapta!

Hikaye, birinci kitabın devamı olan bir zaman dilimde geçse de aslında bize Bas-Lag tarihine dair bir çok ayrıntıyı veriyor, geçmişe dair ilk kitapta belki aklımıza bile gelme ihtimali olmayan konular üzerinde detaylı anlatımlara giriyor. Şöyle ki ilk kitapta karşımızda kanlı canlı dikilen bir şehri inşa eden China Mieville adlı dahi, bu kitapta yeni bir şehir (birazdan detaylarına gireceğim ancak bu şehir “yüzen” bir şehir) yaratırken, aynı zamanda engin denizleri içinde nerede ne olduğunu bize anlattığı Bas-Lag’ın neredeyse geneli üzerinde bir haritayı, kitap boyunca biz denizde ilerlerken çiziyor ve yine gözümüzde canlandırmak konusunda bir sıkıntıya düşmüyoruz.

İlk kitaptaki karakterlerdenj biriyle kitapta göreceğiniz bir bağı olan Bellis adlı karakterin, Yeni Croubzon’dan, sebebini Yara’nın ilerleyen sayfalarında göreceğiniz bir sebepten dolayı kaçmak üzere bindiği ve yeni bir ülkeye doğru giden Terpsikor adlı gemideki yolculuğu ile başlıyor kitap. Aynı zamanda araya farklı karakterlerin, yaklaşan bir tehlikenin ya da hücumun gözünden de sayfalar giriyor okudukça.

Bellis’in sıkça yazdığı mektubunun haricinde olan biteni gözlerinden gördüğümüz bir çok farklı karakter kitapta yer alıyor. Odaklanılan nokta her zamanki gibi tek bir karakterin bakış açısında kalmıyor; ilk kitapta da böyleydi. China Mieville kendi dehasını kurguladığı bir çok karakteri kanlı canlı bizlere sunmakta kullanmakta elbette – doğal olarak – her zamanki gibi bir usta. Tıpkı kurguladığı Armada şehri gibi.

Terpsikor’un, yolu bir şekilde, kitapta göreceğiniz şekilde Armada adlı bir şehir ile kesişiyor ve bu şehir suyun üzerinde giden, birbirinden farklı gemilerin birleştirilmesiyle oluşturulmuş, farklı bölgeleri ve bölgesel yönetimleri olan, aslında ise Sevgililer’in yönetimindeki bir şehir. Ve bu şehrin bir amacı var; Sevgililer’in bir planı var ve neredeyse kitap boyunca sağ gösterip sol vurarak, farklı sonuçlara çıkan farklı aldatmacalarla, sürekli olarak yanlış hedefe odaklanılarak fakat en sonunda gerçeğe ulaşılarak anlaşılan bir hedefi var Sevgililer’in. Bunu bilen de yalnızca gizemli karakterl Uther Doul ve Sevgililer.

Adım adım yanlıi hedeflere yöneliyor, yanlış kişilerden yanlış sebeplerle kuşkulanıyordum fakat yine kitabın sonunda karmaşık bir çok durumu “hadi yaa” diye algılamayı başarıp çözüme kavuşabildiğim bir bölüm var. Gayet aydınlatıcı oldu açıkçası. Alttan alta yürüyen gizli planlar ve amaçların ötesinin de ötesini bu açıklamayla anlayabildim mesela.

İşin içine neredeyse polisiye – macera unsurlarının, ajan hikayelerinin de girdiği Yara’da beni en çok meraklandıran konu “Yara ne?” oldu. Okurken acaba ben mi atlıyorum, ben mi anlamıyorum diyerek farklı farklı şeyleri soyut olarak “yara” ile özdeşleştirdiğim gibi, yeri geldi Sevgililer’in “yara”larını da “yara” sandım. Fakat sonunda gördüm ki gerçekten alakasız sularda dolanmışım.

Armada’nın toplama ve biriktirme – yığma bir devlet olmasının haricinde, vatandaşlarının ırksal çeşitliliği de açıkçası Yeni Croubzon’u aratmıyor; Tekraryapımlar, kaktüs adamlar, kepriler gibi aşina olduğumuz, ancak yanlış hatırlamıyorsam ilk kez bu kitapta karşılaştığımız yüreklikabuklar gibi yeni ırklar da hikayedekj diğer unsurlardan.

Sürekli China Mieville’i övmek, sürekli kendisinden bahsetmek istediğim şu günlerde, şu hayatta sizlere son satırlarımda kendisine ne kadar hayran olduğumu anlatmak yerine şöyle bir şeyle bitireyim diyorum; Yordam Kitap’a kaç mail atmamız lazım ki bir an önce üçüncü kitabı da çevirsinler?

Hiç yorum yok: