20 Aralık 2014 Cumartesi

M. İlin ve E. Segal "İnsan Nasıl İnsan Oldu"

DURMAKSIZIN YOL ALAN İNSANIN HİKAYESİ

Rus yazarlar M. İlin ve E. Segal'in kaleme aldığı İnsan Nasıl İnsan Oldu, insan varlığının başladığı günden itibaren insanın zihinsel evrimini, adeta bir hikaye anlatıyormuş gibi okura sunan bir eser. Günümüzdeki düşünce sistemlerinin temellerini atalarımızın nasıl attığını, neredeyse genetik yapımıza işlenmiş davranış ve düşüncelerin, tepkilerin ve beklentilerin, korkuların ve hayallerin nasıl şekillendiğini aydınlatıcı biçimde anlatıyor kitap.

İlk insanların hikayesiyle başlıyor metin. Yerleşim birimleri yok, ortada inanılacak bir bilgi yok, insan keşfetmeye ve öğrenmeye mecbur. Korku içinde fakat bir yandan da içgüdüsel olarak hükmetmeye meyilli. Korktuğu doğaya dahi hükmetme arzusu içinde bir yerlerde.

Birincil amacı karnını doyurmak ve güvende olmak olan insanın, temel ihtiyaçlarını karşılamak için işbirliğini keşfetmesi ve ortaklaşa bir çabayla bu ihtiyaçlarını karşılamaya başlamasıyla ortaya yeni bir kavramın çıkışı ilk sayfalarda karşımıza çıkıyor: İletişim. İletişimin en kaba haliyle dahi olsa ortaya çıkışına uzun ve detaylı olarak değinen yazarlar, yazılı ya da sözlü iletişimin olmadığı bir dünyada insanın kurabileceği yegane iletişim araçlarının bedeni olduğunu söylüyor. Bu yüzdendir ki ilk insanların iletişimlerini beden dilleriyle; işaret ve mimiklerle gerçekleştirdiklerini görüyoruz.

İnsan emeğinin keşfedilmesiyle beraber toplum, kültür ve bilimi yaratmaya başlayan insanoğlunun birliğine güç katarak yaşamını sürdürmesine değinen yazarlar, insanın alet yapmayı öğrenmesinin önemini vurguluyor. Hammadde ihtiyacının zamanla değişerek insanı madenlere yöneltmesi ve elinin altındaki madenlerin değerini keşfetmesini de buna bağlıyorlar. İnsan emeğinin önemine sıklıkla vurgu yapan yazarlar, metin içinde bunu bir kez de şu şekilde ifade ediyor: "İnsan, aklını doğadan bir armağan olarak almamış, kendi emeğiyle kazanmıştır."
Yerleşim birimleri en ilkel şekilde oluşmaya başladığı zamanlardan, bildiğimiz anlamda "ev"e en yakın halini aldığı dönemlere değinen yazarlar, böylelikle oluşan ilk köyleri de incelemiş oluyor. Gittikçe değişen bir toplumsal yaşam portresi de okuru bekliyor: Toplumsal hayatın hızlı bir ilerleyişe girmesi, üretimin artması, takas şeklinde de olsa alışveriş kavramının temellerinin atılması ile beraber anaerkil düzenden de kopuşun başlamış olduğu dikkat çekiyor. Erkeğin ekonomi içinde daha önemli bir pozisyona geçmesiyle beraber tersine çevrilen dengeler içinde kadın, günümüzde kendisine yüklenen toplumsal cinsiyet rollerinin ilk haliyle bu dönemde tanışıyor ve "dışarı" yerine "evde ve öteki" olmaya doğru kendisini itekleyen sürecin içinde kalıyor.

Doğaya hükmederek ondan fayda sağlayan insanların, günümüz tüketim çılgınlığı ve her şeyi kendine hak gören egoist insandan farklı olduğu önemli noktalar da kitapta yer alıyor. Örneğin halkın, karınlarının doymasını sağladığı için bir bizonu avlamalarının ardından ona şükranlarını sundukları özel bir sürecin yaşanması, günümüz insanının atalarından kalan bazı değerlerini yitirdiğini gösteriyor metin içinde.

Ticaret ve dünyanın küçük köylerinden ibaret olmadığını keşfeden insanlarla beraber bilgi, bilim ve kültürlerin coğrafyalar arasındaki sınırlara rağmen hızla yayılması, ardından günümüzdeki felsefe ve bilim gibi dalları etkileyen ilk isimlerin ortaya çıkması da İnsan Nasıl İnsan Oldu'da yer alıyor. Soyut düşüncenin matematik konusunda kendisini öne çıkaran Pythagoras ile toplumda belirmesi, yarattığı merak ve şokun ardından nasıl benimsenmeye başlanması, süreci bir hikaye gibi anlatan yazarların kaleminden okura sunuluyor. Matematik, müzik ve astronomiyi içinde yaşadığı toplumdan insanlarla paylaşan düşünürün önce peşinden gelen bir grubu, ardından da büyük kitleleri nasıl etkilediği anlatılıyor. Durağancı bir dünya anlayışı benimseyen Pythagoras'ın ardından, yıllar sonra başta Herakleitos'un "her şey hareket halindedir" düşüncesi paralelinde değişen düşünce sistemleri, hiçbir şeyin sorgulanamayacak bir yapıda olmadığını gösteriyor; bilimsel düşüncenin gelişimi hızlanıyor.

Bilimle uğraşanların, sorgulayanlar ve toplumu düşünmeye sevk edenlerin dünya tarihi boyunca maruz kaldıkları muameleye değinerek ilerleyen metin, insanın zihinsel evrimindeki aşamalarını gözünüzün önünden akan film kareleri gibi geçiren bir anlatımla işlerken, bir yandan da onlarca kez durup düşünmenize sebep oluyor.  

2001: A Space Odyssey adlı filmin bir sahnesinde bir kemiğin tesadüfen göğe fırlatılması ve uzay gemisine dönüşmesi şeklinde ele alınan sürecin gerçek ve detaylı halini anlatan, akademik çevrelerce ders kitabı olarak okutulan bu kitap; günümüze dek uzanan ve hala süren yolculuğun dönüm noktalarını, bitmek bilemeyecekmiş gibi görünen keşfetme yolculuğunun beraberinde getirdiği onlarca sorunu (ve bir yandan da faydayı) anlamak için güzel bir kaynak.

İyi okumalar dilerim.

3 yorum:

Unknown dedi ki...

''İnsan Nasıl İnsan Oldu''dikkatle okuduğum kitaplardan birisi.Felsefi açıdan tüm tarihi gözler önüne sererken;insanlaın ilkelliklerini,bilime ve insanlığa hizmet edenlerin sonunu,özellikle''Brıno''nun nasıl yakılarak öldürüldüğünü,felsefenin birbiri ardına eklenen zincirlerinin ucunun hep açık kaldığını duyumsayarak okuduğum bir kitaptı..

Unknown dedi ki...

Thales'ten Bruno'ya kadar anlatılan felsefe zinciri içinde yaşanılanlardan çok etkilendiğim bir kitaptı.Özellikle ''Bruno'nun Pariste yakılması...

Kareler Ve Sayfalar dedi ki...

@ meral oprukçu: Ben de çok severek okudum, aslında lisans düzeyinde özellikle sosyal bilimlerde öğrencilere kesinlikle tavsiye edilmesi gereken kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum.
Yorumunuz için teşekkür ederim.