3 Ekim 2015 Cumartesi

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski "Tatsız Bir Olay"

Son iki günde blog'a üçüncü yazıyı ekliyorum, takip eden, okuyan ya da bekleyen var mı bilmiyorum ama bu durum en azından bence iyi.

(Görselde de dünkü kullandığım görseli kullanıyorum, kitabın kapağının üzerinde değil, yanında yazıyor bilgileri ve ben bunu atlamak istemiyorum, bu görsele biraz dikkatli bakarsanız okuyabilirsiniz siz de =))

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski'nin Tatsız Bir Olay adlı kitabı da hem okunacaklar listemdeydi, hem de Rus klasiklerinden okumadıklarımı tamamlama listemin bir parçasıydı. Tabi haliyle klasikler listesinde yer alınca zaten okunmamışlar listesinde de oluyor diyebilirsiniz, haklısınız, ama ben öncelik sırasına göre liste yapıyorum. Ders kitapları haricinde okumayı planladığım ilk kitaplar, daha doğrusu romanlar diyeyim, okumadığım Rus edebiyat eserleri. Bu gereksiz görme ihtimaliniz yüksek olan açıklamadan sonra sizin ve kitabın yorumu arasından çekiliyorum.

Sahne, dün gece okuduğum Tatsız Bir Olay'ındır artık.

Uzun bir öykü olarak da elebileceğiniz eser, Dostoyevski'nin romanlarından haliyle epey bir kısa. Benim okuduğum baskısı 1990, MEB Yayınları baskısı ve sadece 91 sayfa.

Dostoyevski'nin değerini dünya biliyor ancak bir kere de, bir kere daha ben yazmak isterim ki insan ruhunu böylesine çözümlemiş ve yazıya aktarabilmiş kaç yazar var bilmiyorum. Kendi dönemi içindeki diğer yazarlar bir yana, Dostoyevski'nin yalın anlatımından insan ruhuna dair yaptığı çıkarımları aktardığı kurgu, yazın yeteneğini besleyen ruh çözümle gücünün de ne kadar kusursuz olduğunu gösteriyor - bence tabi.

Tatsız Bir Olay, farklı rütbe ve karakterdeki memurların bir akşam sohbetinden ayrıldıktan sonra, İvan İlyiç'in yaptığı seri rezilliklerin kaydı diyebilirim. Biraz kaba bir tabir olsa da, emin olun fazlasıyla hak ediyor bu tabiri.

Arkadaşlarıyla oturduğu süre içinde sürekli olarak insan sevgisini, hümanizmi, içinde yaşadığı dönemde değişmekte olan toplumsal, siyasi ve ekonomik yapıya açıkça değinerek serbest piyasa ekonomisini bile savunduğunu söyleyebileceğim (yanlış bir çıkarımda bulunduysam düzeltin, cidden) İvan İlyiç, rütbesinin verdiği özgüven ile akşam ziyaretinin ardından, içtiği bir kaç kadehin damarlarında yarattığı ve pek alışık olmadığı bir rahatlıkla sokaklarda ilerlemeye başlar. Arabacısının gelmemesi yüzünden yürümeye mecbur kalan İvan İlyiç, bir gece içinde seri rezaletlere imza atacağı durum içine de işte bu mecburu yürüyüş yüzünden düşer: Alt rütbeden bir memurun, başka bir memurun kızıyla evlerinde yaptığı düğünün sokağa gelen sesini duyar ve meraklanarak düğünün kimin olduğunu bir şekilde öğrenir.

Hümanizm savunan, insan sevgisinin kalpten eksik olmamasını vurgulaması üzerinden henüz bir saat geçmemiş olan kırk üç yaşındaki İvan İlyiç, davet edilmediği düğüne, kendi bürosunda çalışmakta olan düşük rütbeli bu memurun düğününe giderek onları "şereflendirmeyi", onlara "lütufta bulunmayı" planlar. Bir yandan ne kadar egoist ve içten pazarlıklı olduğunu gördüğümüz İvan İlyiç, planlarını yaparken bir yandan da "acaba?" sorusu aklındadır. Ancak galip gelen, pohpohlanmayı seven, rütbesinin vurgulanması ve kendisine "lütfettiği bu ziyaret için kimbilir ne hale girecek olan düşük rütbeli memur ailesinin tavırlarını" hayalinde candırmasıyla İvan İlyiç, davetsiz bir misafir olarak düğünün en eğlenceli kısmında içeriye dalar.

Sonrası, bir insanın konumu itibariyle geldiği noktadaki hazımsızlığının, düşük rütbeli ve fakir bir memurun bu ziyaret karşısında girdiği zor durum, tüm konukların içinden çıkamayacağı bir kasvete ve gerginliğe bürünen düğünün ve gecenin devamının hikayesi.

İkram edilen alkolün ardından, planının da başarıyla uygulamaya geçemediğini görmesine rağmen yine de planladığı cümleleri kuran, kendisi ve diğerleri için bu girişimleriyle utançtan başka bir şey yaratmayan İvan İlyiç, düğün eğlencesini mahvetmesinin devamında ise düğün gecesini yeni evliler için okurken bile sinirinizi bozulacak derecede berbat ederek geceyi seri halde mahvetmeye devam eder.

İnsan ruhunu her zaman mükemmel çözümleyen Dostoyevski, İval İlyiç üzerinden hırslı, tepeden bakan, konumu gereği kendisi, aslında içinde hiçbir şey olmayan hayatını insanlarüstü görmeye pek yaklaşan, kendisini rezil edip, sonrasında yine Dostoyevski-vari bir utancın ve pişmanlığın içinde kaybolan bir ruhun incelemesini yapıyor. 

Bir insanın kendi edip kendi bulduğu rezalet içinde kendini sorgulaması, kendisini cidden tatsız bir olayın yaratıcısı ve mahkumu olarak bulması, Rusya'nın ekonomik durumun bir düğüne yansıması, yeni şekillenen düşünce akımlarının en azından ivan İlyiç örneğinde nasıl çuvallaması Tatsız Bir Olay'a yansıyanlardan birkaçı. 

Hiç yorum yok: