5 Ekim 2015 Pazartesi

Nikolay Gogol "Bir Delinin Güncesi"

Aşırı derecede yorgunum ama bu kitabın yazısını atlamak istemedim. Çünkü yazmadıkça birikecek, daha fena.

Bugün sabah 10:00'da girdiğim kütüphaneden bir dersi de aynı binada işlediğimizden akşam 17:00'de çıktığım, tüm süre boyunca ya kitap okuma ya ders dinleme ya da 600 tonluk ağırlığa ulaşan omuz çantamın omzumu yere yapıştıracak kadar beni ezmesine aldırmadan kütüphanede kitap arama halindeydim. Şu an boynumdan kütür kütür sesler çıkıyor, sabaha da baş ağrısıyla uyanırım. Neyse, sızlanmalarıma ara verip, yakınmamı kısa kesip, kitaba dönersem daha iyi olacak?

Bir Delinin Güncesi, blog'daki son birkaç yazıda bahsettiğim üzere okumadığım Rus klasiklerini okuma girişimim sonucu kütüphaneden aldığım kitaplardan biri. Kitabı dün gece okumaya başlamıştım sanırım ama uyku bastırınca kitabı bitirmem sabahı buldu.

Nikolay Gogol (tam bunu yazarken Twitter'da TT'lere gözüm takıldı ve Henning Mankell'in öldüğünü öğrendim. Şu andan itibaren bir kaç gözyaşıyla yazıyorum yazıyı) Bir Delinin Güncesi'nden bir insanın deliliğinin farkında olmadan nasıl deliliğin zirvesine çıktığını gösteriyor. Hayatı sıradan, göze batmayan, umursanmayan, yaşadığı farkına bile varılmayan başkarakterin kendisini çıldırışa götüren süreci kaleme almasıyla oluşan kurguda Gogol, hem dönemin alt ve orta sınıfının küçük detaylarla ve fazla yoğunlaşmadan bir portresini çiziyor, hem de bir insanın nasıl kaybolduğunu anlatıyor. Komik detaylarıyla espirili bir hikaye gibi görünse de içinizi burkacak bir dram diyebilirim.

Oda Yayınları'ndan çıkan baskısını okudum; diğer baskılarında içerik nasıl bilmiyorum ancak bu kitapta, kitaba adını veren Bir Delinin Güncesi hariç iki öykü daha yer alıyor. Onlardan da kısaca bahsetmek istiyorum.

İvan İvanoviç ve İvan Nikiforoviç Nasıl Bozuştu?adlı öyküde ise karşımıza aynı ismi paylaşan iki yakın arkadaşın nasıl birbirlerine düşman hale geldiği espirili bir dille anlatıyor Gogol. Bir İvan'ın diğerine "kaz" demesiyle başlayan ve ileriki aşamalarda yargıya taşınan ve yargıya taşıma aracı olan evrakın İvan'lardan birinin domuzunun evrakı yemesi gibi detaylarla hareketli biçimde ilerliyor. Soylu ailelere mensup iki arkadaşın arasındaki dargınlığı çözmek için yapılan tüm girişimlerin sonuçsuz kaldığı yıllar boyunca bir yandan Gogol'un her iki karakterin de ortak paylaştıkları inatçılık gibi farklı özelliklerine vurgu yaparken bir yandan da dönemin Rusya'sının politik - idari ve günlük yaşamına dair küçük kesitler de sunuyor.

Son öykü olan Portre'de ise Gogol, öykünün baş kahramanı genç ressam Çartkov'un hayatının gerçekmişçesine bakan gözler taşıyan bir portreyi son parasını harcayarak edinmesi sonrasında yaşadığı değişimi gösteriyor. Hayallerini sanatına yansıtmak ve kendisini metalaştırmaktan, sanatı para için icra etmekten kaçınan ve bu doğrultudaki öğütleri kendisine sürekli veren profesörünün yardımlarıyla gelecek vaat eden bir ressam iken Çartkov'un nasıl sosyetenin ve paranın kölesi olduğunu anlatıyor. Gogol karakterinin yaşadığı değişimin çıkış noktası olarak satın aldığı portreyi çıkış noktası yaparken, aslında portre üzerinden insanın açgözlülüğü ve doyumsuzluğu yüzünden yaşamak için çırpındığı hayat ve fırsat eline geçtiğinde, hırs ve doyumsuzlukla giriştiği işlerden nasıl hüsran ile yenik ve mutsuz çıkacağının örneğini veriyor. Şeytanın, birey içindeki açgözlülük, kibir, kıskançlık, paragözlük gibi huylarla beslendiğini ve asıl korkulması gerekenin bu ruh olduğunun vurgusunu yapan öykü ile kitabın son öyküsünü de okumuş oluyor.

Gogol'un yalın anlatımı, hareketli kurgusu ve insanı "gören" kaleminden çıkma hikayeler.

O yüzden, iyi okumalar.

Hiç yorum yok: