9 Kasım 2013 Cumartesi

Neil Gaiman "Sandman - Düş Müziği"

Sandman serisine ne zamandır başlamak istiyordum. Aslında Neil Gaiman’la tanışmadan önce de duyduğumu sandığım bir seriydi. Gördüğünüz gibi mükemmel bir hafıza ile sizlere kitap tanıtımı yapıyorum. Dünyanın en güvenilir ve en aklı başında blog’u seçimleri yapılacak olursa, hepinizin oyunun bana geleceğinden eminim.

Sandman’a dönelim. Serinin ilk kitabı olan Düş Müziği’nde efsane karakter Morpheus ile tanışıyoruz. Diğer kitaplarda yer alan ve Morpheus’un kardeşleri olan karakterler ise bu kitapta yok. Sadece en sonda Ölüm’ü görüyoruz; ki o da birkaç sayfa ile sınırlı kalıyor.

Neil Gaiman’ın yazdığı, Sam Kieth, Mike Dringenberg ve Malcom Jones III’nin çizdiği Sandman’ın birinci kitabı Düş Müziği’nin konusuna dönersek…

Bir tarikat lideri olan Burgess, Ölüm’ü çağırmak ve kontrol altına almak için giriştiği çaba sonunda yanlışlıkla Düşlerin Efendisi Morpheus’u çağırır ve onu hapseder. Girişimi yüzünden büyük bedeller ödeyecek olan yalnızca bu yanlışlığa sebep olan Burgess olmayacaktır.

70 yıl süren bir tutsaklığın ardından Morpheus serbest kalmayı başarır; bu süre içinde kendisinden alınan yalnızca özgürlüğü değildir; aynı zamanda Morpheus’un kendisine ait “şeyleri” de çalınmıştır.

Hikayenin büyük kısmı, kendisinden çalınanları yeniden elde etmek ve parçalanıp, darmadağın olan Düş Diyarı’nı yeniden toparlamak isteyen Morpheus’un başından geçenler üzerine kurulu. Bu arada farklı karakterler ve hikayeler de karşımıza çıkıyor. Neredeyse her bir bölümde farklı bir macera ile karşılaşıyorsunuz.

Tam da bayılacağım şekilde, karanlık içinde geçen Düş Müziği’nde özellikle 24 Saat adlı bölüm son derece vahşi, karanlık ve resmen vicdansızdı. Kitabı edinmeden, daha doğrusu geçen yıl bu kısmı okumuştum. O zaman da aynı şekilde beğendiğimi hatırlıyordum. İnsanların zıvanadan çıkmasının, kötünün ve kötülüğün emrinde hareket etmesinin, bilinçlerinin kontrolünün bir manyağın eline geçmesinin anlatıldığı bu bölüm aynı zamanda okurken en rahatsız olduğum bölümdü. Yanlış anlamayın, dediğim gibi neredeyse en etkilendiğim bölüm olan 24 Saat’in verdiği rahatsızlık, nasıl desem, olumlu bir rahatsızlık kitaba yönelik beğeni konusunda.

Umutsuzluğu okurken sıkça hissettim. Özellikle son kısımda Morpheus’un yolun sonundaki tatminsizliğini sanki gerçekten öyle birisi var da, o benimle konuşuyormuş gibi gerçekti.

Neil Gaiman’ın hikayelerini zaten seviyorum, kolay kendinizi kaptıracağınız hikayeler. Ancak daha önce Sandman hakkında bir fikri olmayanlar için söyleyebileceğim tek şey ise kitaplardaki dünyayı unutun, tamamen karanlık başka diyarlara açılacağınızdan emin olun. O tatlı – espirili – karanlık Neil Gaiman romanları size Sandman için ipucu vermez.

Nasıl da sert bitirdim yazıyı!

Hayır, aslında sert değildi.


Kibarca bitirelim o zaman; Sandman okuyunuz efendim. (Yine kopuk bir yazı oldu, farkındayım...)

Hiç yorum yok: