10 Kasım 2013 Pazar

Philip K. Dick "Aksın Gözyaşlarım Dedi Polis"

Bu hafta sonu insanlıktan çıkmış gibi okuyarak geçti sanırım. Az önce “Aksın Gözyaşlarım” Dedi Polis’i bitirdim, hemen yazısını yazmak istedim. Okuyup – yazmaktan ibaret bir insan olarak kendimi tanımlasam mutlu olurdum belki. Neyse. Philip K. Dick sayesinde bir Pazar günümü tamamen başka bir dünyada geçirdim. İyi de oldu. Haftanın 5 günü içinde yaşadığım dünyada hiçbir şey yok çünkü. (İddialı sözler, hmm… Ne biçim blog burası?!)

Azmedeceğim ve dilimize kazandırılmış tüm Philip K. Dick kitaplarını bu yıl okuyacağım. Sırada “Yüksek Şatodaki Adam” var ama PKD üzerine PKD okuyarak devrelerimi iyice yakmayı içten içe istesem de sanırım bir kitaplık mola verip, önümüzdeki hafta sonu o kitaba başlayacağım. 

“Aksın Gözyaşlarım” Dedi Polis yine “gerçek” sorgusu yapıyor.

Jason Taverner, her hafta Salı günleri akşam saat 9’da 30 milyon kişiye ulaşan bir televizyon şovunun yıldızı, bir müzisyen ve sunucudur. Zenginlik, şan, şöhret içinde yaşamaktadır.

Ta ki bir gün…

Eski kız arkadaşı kendisinden intikam almak için ilginç bir yol seçer, bir şekilde Jason’un hayatını sonlandırmaya çalışır ancak Jason son anda kurtarılır, hastaneye giderken yanında o anki sevgilisi vardır ve…

Jason uyandığında pis bir otel odasındadır. Cebinde yüksek miktarda para, üzerinde pahalı kıyafetleri hariç onu o yapan hiçbir şey yoktur etrafında. Kimlikleri yoktur.

Tamamen tanınmadığı, hatta varolmadığı bir dünyadadır artık!

Bildiği dünyadadır, ancak sadece kendisi hiçbir zaman varolmamıştır!

Hakkında hiçbir kayıt olmayan ve polis egemenliğindeki bir devlet içindeki polislerden, yani “pol”lerden kaçmaya çalışarak yeniden kendisini ve başına ne geldiğini çözmeye çalışmaya başlayan Jason’un ve medipol’ün başından geçen hikayeyi okuyoruz kitapta.

Yan karakterler olarak hikayeye yer yer dahil olan ve geçmişleriyle – şimdiki zamanlarıyla Jason’la bir şeyler paylaşan kadınlar ile her bir seferinde farklı bir durumun sorgusunu yapıyor Philp K. Dick. Elbette bu yalnızca bahsedilen kadınlar ekseninde olmuyor ancak bana öyle geldi, neyse anlatamadım sanki.

Kathy karakteri ile yine psikoz içindeki bir insanın bozulan gerçeklik algısı içinde kendisine yarattığı gerçek içinde nasıl kendisini varedebilmeyi başardığını görüyoruz ki beni kitabın başlarında oldukça etkileyen bir bölümdü. Hayata tutunabilmek ve kendi akıl sağlığını koruyabilmek için (!) psikozunun içinde yaşamaya alışmış genç bir kız portresi açıkçası acı vericiydi. Çekmeyen bilmez diyorum ve susuyorum.

Kendisinin “olmamasının” peşinden giden bir adamın hikayesi üzerinden anlattıkları sadece psikozlar değil elbette. Philip K. Dick aynı zamanda polislerin ele geçirdiği bir düzen içinde üniversitelerin nasıl talan edildiği ve öğrencilerin nasıl kaçan konumuna düşürüldüğü, kısıtlanan hayatları içinde, çalınan özgürlükleri içinde, kapüslerinde kendilerine ait adeta sığınak konumundaki alanlarda yaşam mücadelesi veren öğrencilerin nasıl pol’lerin hedefi haline geldiğini ve çalışma kamplarının geleceğin dünyasında nasıl acımasızca hala var olduğunu da bizlere gösteriyor.

Ensestin varlığı, sübyancılığın yasa dışı olmaktan çıktığı anormal bir dünya düzeni içinde, aslında düzen koyucuların kurduğu başka bir düzensizlik içinde bir dünya sunan yazar, insanların mutluluktan öylesine uzak olduğu bir dünya kurguluyor ki, okurken siz de içinde hissettiğiniz bu dünyada mutsuzluğu hissediyorsunuz. En büyük amacı kendisine ne olduğunu öğrenmek ve yeniden şatafatlı hayatına kavuşmak isteyen Jason bile mutluluğu aslında şöhretinde ve getirdiklerinde buluyor. Birey olarak yine mutluluğu bulma yöntemi olarak sabun köpüğü gerçekler dayandırılıyor desem yanılmış olur muyum acaba?

1977 yılında yazılan bir kitap için günümüze çok da uzak sayılmıyor olsa gerek, ne dersiniz?

Kitabın sonunu ve olan bitenin açıklamasını o denli merak ediyordum ki bir günden az bir sürede kitabı bitirdim. Sonuna dair en ufak bir şey söylemek ve ipucu vermek istemediğim için yazıyı burada keserek huzurlarınızdan ayrılıyorum.

Hiç yorum yok: