15 Kasım 2012 Perşembe

Agatha Christie "Gül Ve Porsukağacı"

Üstadın Mary Westmacott adı altında yazdığı seriden bir başka kitap daha; Gül Ve Porsukağacı.

Hiç beklenmedik ve aslında bazıları için hayalkırıklığı yaratacak şekilde sakatlanan savaş gazisi Hugh, kardeşi ve eşiyle beraber İngiltere kırsalında yeni bir yere taşınır. Bu bölge hala “soylular”, “asiller” ve “basit, sıradan insanlar” gibi kavramların egemenliğini sürdüğü bir 1945′in İngilteresi’nin görüntüsüdür, kanıtıdır; St. Loo kasabası.

Olayın başlangıcı, buraya geldikten sonra, kendisini siyasetin rüzgarına kapılmış, seçimlere hazırlanan insanların arasında bulur Hugh.

Bu sırada muhafazakarların adaya gösterdiği, kahraman, savaş gazisi ancak asil kandan(!) gelmeyen Gabriel ortaya çıkar. İşte tüm hikaye aslında Gabriel ve onun insanların hayatına verdiği şekil. Düşünceleri biçimlendiriş tarzı.

Yeri geliyor, gerçekten Hitler-vari bir hitabet yeteneği ile insanları etkisi altına alıyor, yeri geliyor gün içindeki yardımlarıyla basit gündelik bir sorun için kahramanca anılan bir adama dönüşüyor; fırsat kolluyor, fırsat yaratıyor ve şovunu sürdürüyor. Çünkü bir tamircinin oğlu olan Gabriel’in hayattaki hırsları önüne hiç bir şey geçemez; herkesin tepeden baktığı bir sınıfa mensup olması, hele ki Loo ailesinin egemenliği altında olan bir bölgede seçimlere aday olması onu daha da kamçılıyor. Gabriel bu seçimi kazanmak zorunda; iş artık bir seçimden çıkıp hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor. Bu sırada da kasaba kadınları arasında böylesine bir kahraman erkek imajına sahip, aslında çirkin ama son derece etkileyici bir erkek olan Gabriel ayrı bir konumda daha kendi içinde bir savaş veriyor.

Gabriel neredeyse tiksindiği soylu sınıfa karşı olan hıncını, İngiltere’nin o dönemdeki siyasi, sosyal yapısını ve her Agatha Christie romanında olduğu gibi küçük insanların karmaşık ruhsal yapısını, hırslarını bir ustalıkla anlatıyor Gül Ve Porsukağacı. Sınıflar arası farkın yarattığı nefretin nelere engel ve nelere sebep olabileceğini, paralel giden bir hikayede yıkılmaya çalışılan bir soylu sınıf algısını (bunu yıkmaya çalışan yine soylu sınıfa ait olmayan biri şeklinde) ustaca anlatıyor Agatha Christie. Aynı zamanda parlak, beklenen, berrak ve sorunsuz bir geleceğin, sebepleri asla kolayca anlaşılamayacak kadar apaçık olan bir sevgi yüzünden nasıl parçalanıp atıldığını, kimsenin anlam veremediği kaçışları ve vazgeçişleri görüyoruz.

Üstadın her zamanki gibi her satırı dolu bu romanı, derler ya, bir solukta okunacak bir kitap. İnsan psikolojisi için Agatha Christie’nin varlığının yine bir mucize olduğunu görmek de bu kitabın bir diğer yönü.

Hiç yorum yok: