29 Kasım 2012 Perşembe

Sinister (2012)

Tebrik ediyorum; bu kadar güzel başlayan, hatta sonuna kadar gayet güzel ilerleyen bir filmi sonunda bu kadar berbat etmek herkesin harcı değildir.

Tahminime göre senarist iki tip otururken akıllarına bir konu gelir; 8mm filmlerde saklı geçmiş ve gizli katili buldurmak. Ok. Klişe ama tamam, sorun yok. Oturur bunu Stephen King'in görünüş itibariyle benzeri olan, maddi olarak bir sıkışıklık içinde olan ve kendisini yeniden şaşalı günlerine götürmesi için yazmakta olduğu yeni romana kendisini adayan bir yazar fikri ortaya çıkmış. Tamam. Geçmişinde filmin başında görülen cinayetlere sahne olan eve taşınan yazar ve ailesinin başına "bir şeyler gelmeye" başlar. Aslında burada filmdeki bir soruna da değinmekte fayda var çünkü aile bireyleri evde neredeyse kıyamet koparken hikayede adeta yok sayılıyorlar; evet varlar ama neredeyse minimum kullanımla!

Sinister'da bir suç romanı yazılmaya çalışılırken olan biten, yalnızca baş kahraman Ellison'ı bağlıyormuş gibi devam ediyor. Bir süre sonra yalnızca kendisine odaklanıyoruz ama yine de filmde devam eden gerilim, ürkütücü olmaya bir hayli yaklaşıyor ki bence sonu hariç filme tadını veren yegane unsur da yarattıkları bu gerilim.

Ancak öyle bir son olmuş, öyle ucuza ve basite kaçmışlar ki filmin ağzınızda biriken tüm tadının üzerine sirke içmiş gibi oluyorsunuz; tüm güzelliğin üzerine ayakkabıyla basılmış gibi kalıyor sonrasında film. Yaklaşık bir buçuk saat koltuğunuzda mutlu mesut, gergin bir bekleyiş içinde filmin temposunu kaptırmışken kendinizi, son on dakika içinde "eeeh beee"'ler dökülmeye başlıyor ağzınızdan.

Sinister yine de yerinizden en azından bir kere sizi sıçratacak, yine yine yine tekrar ediyorum sonu hariç güzel bir gerilim filmi. İzlemekle zaman kaybı yaşamayacağınız kanısındayım.

Hiç yorum yok: