25 Şubat 2015 Çarşamba

Mark Bould - China Mieville "Kızıl Dünyalar"

Uzun zamandır sırf okumaya kıyamadığım için okumadığım bir kitaptı "Kızıl Dünyalar". Kitaptan, China Mieville sayesinde haberdar oldum. Böyle yazınca da sanki China (artık ona China Mieville dememe gerek olmayan bir arkadaşlık seviyesindeymişiz gibi) tarafından bana önerilmiş ya da "China ne yazsa bana okutur önce" gibi oldu. Ama öyle değil. Zaten öyle de olmadı. Keşke olsa. Ama blog'u takipte kalın, önümüzdeki aylarda China Mieville sevenler için küçük de olsa bir sürpriz haberi paylaşabilirim sizinle.

Elbette "Kızıl Dünyalar" sadece China Mieville'dan ibaret değil; kendisi kitaptaki makalelerden birinin yazarı. En son makalenin yazanı; kitabın kapanışını yapıyor. Kitapta, farklı akademik eğitimlere, hatta açık söylemek gerekirse benim çoğunlukla hayran kaldığım akademik kariyerlere sahip on üç farklı ismin makaleleri mevcut.

"Marksizm ve Bilimkurgu" alt başlığına sahip olan Kızıl Dünyalar'da yer alan makaleler, bilimkurgu ve doğal olarak bu türün yazın ya da sinemaya yansıyan eserlerde Marksizm ile olan ilişkisini irdeliyor.

İlk makalelerde ağırlıklı olarak karşımıza ütopyalar çıkıyor. Ütopyanın ortaya çıkmasını sağlayan koşullar sorgulanıyor. Burada ilginç bir nokta var; ütopyanın kapitalist sistem oluştuğunda var olabileceğine dair bir alıntı da paylaşılıyor. Bazen bir cümle aklınızda sürekli yatan, uykuda olan bir gerçeği yüzünüze çarpar ya, bu da bende aynı etkiyi yaptı. Gerçi şöyle de bir şey var; zaten Marksizm'in varlığı, kapitalizmin varlığına dayanıyor; ikisinin sonu da aynı zamana denk gelecek. Kapitalizm yıkıldığında artık Marksizmin yapabileceği bir şey kalmayacak. Bu yüzdendir ki, mesela Le Guin'in ütopyalarını kaleme aldıran, aslında kapitalizmdir. Çok uzattım, neyse.

Bilimkurgu sinemasının aslında bilimkurgunun temelini oluşturan edebiyata dayandığı vurgusuyla, Marx'ın üretim ilişkilerinin birey hayatına olan etkisi diyerek genelleyebileceğimiz bir çerçevede Blade Runner ve Dark City'nin de aralarında olduğu filmler ele alınıyor.

Kapitalizmin insanı kendisine ve nihayetinde topluma, doğaya yabancılaştırması üzerinden distopik ve/veya post apokaliptik kurguların oluşmasına değiniliyor. İnsan emeğinin, hayvan emeğinin yegane düzen kapitalizm adına sonsuz bir sömürü batağına saplanmış olmasının yansıdığı bilimkurgu romanlarına yer veren bir makalede, insan haricinde tüm bilinçli varlıkların metaya dönüştürülmesini kendisinde hak gören insanoğluna da göndermeler yer alıyor.

Kent sorununun, nüfus sorununun bilimkurguya yansımalarına da yer veren kitap, her ne kadar Marx'ın sınıf sorununa çare bulmak adına proletaryanın güçlenmesine yarayabileceğini düşünse de, endüstrileşme sonucunda kentin şatafatından ve "güç merkezinden" uzak tüm mekanların içinde barındırdığı sorunlara değiniyor.

Siyasetten edebiyata, demektense "üretim biçimlerinin şekillendirdiği, yani hayata dair olan her şeye" bilimkurgunun içeriğine kapsamlı biçimde değinen Kızıl Dünyalar, kaynak bir kitap olmanın ötesine, kaynakçası ya da referans verdiği isimlerle bile geçiyor bence. Kitabı okurken neredeyse belirtilen her makale, alıntı ya da gönderme yapılan her kitap, makale ya da yazar ilgi çekici. Sıklıkla düşünür/eleştirmen Darko Suvin'den, edebiyat eleştirmeni, Marksist siyaset kuramcısı Frederic Jameson, Marksist düşünür Georg Lukacs gibi büyük isimlerden alıntılarla, bu isimlerin fikirlerini destekleyen ya da bu fikirlere karşı çıkan yorumları barındıran kitap tekrar tekrar okunacaklar arasında yer alıyor - benim için.

Bilimkurgunun alt türlerine, bilimkurgunun önemli yazarlarına da kısaca da olsa yer veren Kızıl Dünyalar, nedense ülkemizde bende hala "dışlanıyor" hissini yaratan, benim pek sevdiğim bilimkurgunun Marksizm ile olan ilişkisini, belki çoğu insan için bilimkurguya bakış açılarını bile değiştirebilecek şekilde sunuyor. "Geek işi" denilip kenara atılan bu tarzın üzerine yazan siyaset, tarih, edebiyat, felsefe gibi dallarda önemli akademik yerlerde bulunan bir çok ismin imzasını barındıran bu kitabı, okuyun, okutun derim.

Not: Marksist ütopyalar hakkında Ayhan Yalçınkaya'nın "Eğer'den Meğer'e: Ütopya Karşısında Türk Romanı" adlı bir eserini de okuyorum şu sıralar, yakında onun yazısı da blog'da olacak. Marksizm ve ütopyalar ile ilgilenenler varsa diye yazayım dedim.

Hiç yorum yok: