4 Şubat 2015 Çarşamba

Terry Eagleton "Marx Neden Haklıydı?"

Bu sıralar fırsat buldukça roman okumaya çalışsam da okumalar son aylarda yazısını hazırladığım tarzda siyaset, kuram ağırlıklı olarak ilerliyor. Bu da okuma hızımı çok çok az da olsa yavaşlatıyor, zira durup özetini çıkardığım sayfalardan tutun da direkt özetini çıkardığım kitaplar arasındayım. Bundan yakınmıyorum; aksi gibi çok memnunum. Ama bu hafta sonu bir gün kendime izin verip stokladığım romanlardan birini okuyacağım =)

Terry Eagleton'ı daha önce okumadıysanız bile adını kesinlikle duymuşsunuzdur. Sanırım blog'da birkaç kitabı hakkında yazım da mevcut, ilginizi çekerse onlara da bir göz atabilirsiniz. Zira yalın bir anlatımla, sevdiğiniz bir hocadan ders dinlemek gibi.

Konu hakkında kimsenin fikri olmamasına rağmen, daha önce başka yazılarda da belirttiğim gibi mesela feminizm üzerine herkesin konuşacak bir şeyi, yadırgadığını ifade edecek çürük ya da sağlam bir savı, bilinçsizce oluşturduğu bir yargısı vardır. Aynısının Marksizm için de geçerli olduğunu en azından yıllardır sadece gözlerim ve kulaklarımla test ettim, doğruladım. Marx'ı bilmiyoruz, ama hakkında her zaman söyleyeceğimiz ve kendisine karşı duruşumuzu temellendireceğimiz çarpık bir düşünce sistemine sahibiz insanlık olarak. Çoğunluk olarak diyelim ya da. Azınlığın sayısı bu kadar düşük olmasaydı keşke.

Eagleton da "Marx Neden Haklıydı?" adlı kitabında, Marksizm ve sosyalizme yöneltilen genelde kendisine destekçi bulmuş bir çok yanlışı, doğrusunu göstererek, bunu da emin olun neredeyse on yaşından falan büyük herkesin kolaylıkla anlayacağı bir dilde yapıyor. Biraz abartı ve iddialı oldu sanırım ama gerçekten, belirttiğim yaş ve üzerinin de en azından temel bir fikre sahip olup, yanlışı doğrudan ayırması (Marksizmle ilgili) bence mümkün. Öyle yalın ve güzel bir anlatım, onu anlatmaya çabalıyorum.

Marksizm'den sonrasının ütopyalaştırılarak neredeyse bir avuç sosyalistin tek boynuzlu atların olduğu sokaklar hayal etmesi kadar gerçeğinden soyutlanıyor olmasının eleştirisiyle başlayan metinde yazar, Marksizm'in varolabilmesi için temel koşulun alt etmeye çalıştığı kapitalizm olduğunu kitabın sonuna dek vurguladığı gibi, ilk sayfalarda da hemen ifade ediyor. "Sadece hasmını emekli edebildiğinde, kendisi de emekli olabilir".

Modern maskesi altında mitlerle ve tapınmalarla bütünleşmiş kapitalizmin, sosyalizm karşısında piyasayı koruyup geliştiren bir şeymiş gibi gösterilmesi ve sosyalizmin mal kıtlığı doğuracağı gibi iddiaları çürüten Eagleton, sosyalizm idealinin tek bir ülkeyle kendisini asla sınırlandırmayan ve dünya geneline yayılmayı amaçlayan bir düşünce olduğunu özellikle vurgulayarak, bahsedilen ve eleştiri getirilen mal kıtlığı durumunun küresel kaynakların verimli kullanılmasıyla yenilebileceğini belirtiyor.

Sosyalizmin bireysel gelişim için kadın ve erkeğe gereken boş zamanı sağlayacak bir düzen oluşu fikrini sık sık Marx ve Engels'ten alıntılar yaparak vurgulayan yazar, Marksizm'de feminizm için ortaya çıkan açıkları ve yetersiz noktaları da ele almaktan sakınmıyor. Manevi gelişim için, hayattan zevk almak için kadın ve erkeklerin ihtiyacı olan zaman ve araçların geliştirilmesinin temel prensiplerinden biri olan böyle bir idealde, Marx'ın aynı zamanda toplum için bireyleri feda edip elde ettiği hastalıklı toplumdaki bireyleri sindirmeye ve onlardan kurtulmaya çalışan düzenin aksine bireye verdiği değer bir kez daha anlaşılabiliyor.

Maddi servetin ahlaki sağlık için yıkıcı bir etkisi olduğunu söyleyen Marx'a şu an kaçımız katılmayız ki? Baskı ve sömürünün devamlılığını sağlayan bu düzenin çarkları arasında ilerlerken, yaşamaya çabalarken yine de Marksizm'in hiçbir zaman iddia etmediği tamamen sınıfsız ve üretimden uzak toplum yapısını oturduğu yerden eleştirmek, hala gözlemlediğim bir şey. Oysa verimli kullanılan kaynakların, insan emeğini sömürden üretime dökmeyi amaçlayan bu düzen içinde, neredeyse sosyalizmin bireyin ancak ve sadece "yatarak, tembel tembel zaman öldürerek lay lay lom yapacağı" bir şekilde ütopyalaştırılarak gerçekliğinden uzaklaştırılması, gördüğünüz gibi benim ağırıma gidiyor.

Özgür gelişim ve özgürlüğün korunmasının amaçlandığı sosyalizmde liberal toplumun birey gelişiminin üzerindeki kötü etkisini yok edecek şekilde yeniden tasarlandığı bir üst ve gelişmiş model sunmasını vurguluyor Eagleton. Sevgiyi ön plana koyarak ve yardımlaşma sayesinde bireyin özgürlüklerini, kendisiyle beraber her bir insan için ele ele geliştirdiği bir sistem önerisini sunarak, özgürlüğünün sömürülmesiyle başkalarını daha özgür kılan bireyin hayatını değiştirecek temel prensibi sunuyor Marx.

Kapitalizmin suçlarının sosyalizmin gelişiyle aklanmayacağını vurgulayan Eagleton, kitabın geneli boyunca Marx ve Engels'in bireysel özgürlük, huzur, sevgi ve yardımlaşma temelli sosyalizm ideali üzerine hemen herkesin her zaman duyduğu yanlışları çürüterek, sonunun yaklaştığını dünyadaki çalkalanmalarla son bir kaç yıldır daha da belirgin hissettiğimiz kapitalizmin, post apokaliptik bir felaket yerine sosyalizmi getirmesinin mümkün olduğunu vurgulayarak metni kapatıyor.

İyi okumalar. 

Hiç yorum yok: